Sınav evet. Sınavı “Trump’ın sınavı” tarzında da okuyabiliriz, “Dünyanın Trump’la sınavı” tarzında da...
Trump, bir dünya gücünü yönetecek, dünya ile ilişkilerde bir sınav söz konusu.
Trump Amerika’yı yönetecek, Amerika ile bir sınav söz konusu.
Amerikan halkı onu seçti, Obama’ya tepki olarak diyelim, Demokratlara - Clinton’a güven duymayarak, diyelim. Amerika’da büyük tepki var, oradaki sınavı kolay olmayacak. Devir- teslim törenindeki konuşması, seçim meydanlarında yaptıklarına benzer ve kendisine iktidar yolunu açan popülist niteliğini korudu. Bakalım, dünyanın en zengin devlet başkanı olarak, en fakirlerden oy alıp onların beklentilerini yerine getirebilecek mi? Onun ötesinde tepkilerin odaklaştığı nobran dil ile sosyal iklimi durultabilecek mi?
Trump’ın Amerika’da ne yapacağı, öylesine büyük, öylesine kozmopolit, öylesine geniş özgürlük imkanı ile tanınan ve öylesine renk - ırk ayrımı gibi bagajlarla ilerleyen bir ülkede “Başkanlık yönetimi”nin sınavı açısından da bizim için laboratuvar değeri taşıyor.
Trump için dünya ile imtihan noktasında dünyayı bütünüyle ve İslam dünyasını ve bizi özel olarak ilgilendiren maddeler var.
Avrupa, Rusya, Çin... Özel olarak bakacak Trump’ın politik - stratejik kurgularına...
Devir – teslimdeki konuşması dahil, Trump, şu ana kadar tweet boyutunda “Yüzeysel” işaretlerden öte bir stratejik çerçeve ortaya koymuş değil. Belki “Şahinlerden oluştuğu” ifade edilen ekibinden yola çıkarak tahminler yürütülebilir, ancak orada da çelişik yansımalar ortaya konuyor. “Delidolu” bir imaj söz konusu. “Yeniden Amerikan milliyetçiliği” diye nitelenebilecek bir üsluba eşlik ediyor bu deli doluluk. Bu dilin ayağı nasıl yere basacak, önümüzdeki zamanlarda onu göreceğiz. Şu anda herkesin beklediği söylenebilir.
Biz Türkiye... Biz İslam dünyası...
Trump, başına “islami” diye koymaktan çekinmediği bir “terörizmle mücadele” söylemini, tarihi tören kürsüsüne taşımaktan geri durmadı. Seçim meydanlarında Müslümanlara açıkça mesafe koymaktan çekinmedi. Ve “İsrail’deki ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma” böylece İsrail’i mutlu etme vaadini seçildikten sonra da tazelemekten kaçınmadı. Bunlar İslam dünyası açısından “sembolik kötülükler.” Açık ki Türkiye’de deTrump’ın böyle bir girişiminelanet okuyacak siyaset dahil her kademeden milyonlar vardır. Açık söyleyelim böyle bir Amerika’yı sevmeyiz.
Türkiye’nin daha özel hassasiyetleri var:
- Fethullah Gülen’in iadesi.
- Suriye’nin kuzeyinde bir PKK-PYD yapılanmasının oluşumu konusunda tavır.
Her iki konu, Türkiye’nin “Amerika ile ittifak”ı, en üst seviyeden sorguladığı alan.
Aslında Türkiye’deki izlenimin bunların ötesinde olduğu da tahmin edilebilir.
Türkiye’de “Amerika’nın asıl Erdoğan yönetimi ile bir hesaplaşma halinde olduğu, Suriye’deki stratejik farklılaşmanın, darbe girişiminde geç tepki vermenin, FETÖ’yü iadede ayak sürümenin bununla ilgili bulunduğu” tarzında bir
algı var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Üst akıl” yüklediği günahların bunu ifade ettiği de biliniyor.
Önemli bir husus da şu ki, Erdoğan’ın sözlerine yansıyan bu tepki, halk tarafından da önemli yoğunlukta benimseniyor.
Trump bu konuda ne yapacak?
İslam dünyası ile ilişkileri nasıl tanzim edecek?
Türkiye ile ilişkileri nasıl tanzim edecek?
Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerekse Başbakan Yıldırım, Trump’la ilgili “iyimser” söylemlerde bulundular.
“Dünya yeniden kurulur, Türkiye de onun içindeki yerini bulur”sözü
İnönü’ye ait.
Türkiye bu sözü, son zamanlarda Rusya ile ilişkileri geliştirirken bir kere daha hatırladı.
Şimdi Trump işe başlarken, belki de “gerçekten dünyanın yeniden kurulduğu” bir durumla karşı karşıyayız.
Trump’ın “Doğmaca – Spontane” politikaları, varsa “Amerikan derin devleti”nde nasıl “Müstakar – Stabil” hale gelecek, ya da “Deli-Dolu” gidecek göreceğiz?
Obama “Farklı rengi” ile bir “umut ihtimali” idi. Zaaf gösterdi. Dünya çalkalanıyor.
Bakalım Trump ABD’yi hangi limana demirleyecek?