Esed'in sayısız kere gerçekleştirdiği kimyasal saldırılara sesi çıkmayan ABD, bu son saldırıda Suriye'yi Rusya ve İran ile hesaplaşmasının cephesi haline getirmek istiyor. Suriyeli çocukları düşündüğünden değil yani. Öyle olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devamlı surette sorduğu gibi "Esed kimyasal silahla öldürdüğü sivillerin yüz bin katını konvansiyonel silahla öldürdü. Neden sesleri çıkmadı?"
Kaldı ki bu ilk kimyasal saldırı da değil. Çok daha ölümlüsünü yine Guta'da 2013'te gerçekleştirmişti Esed.
O günlere kısa bir haber turu, meselenin aslını anlamak için yeterli. 2013'ün Ağustos ayında Esed Şam'ın banliyölerinden Guta'da şimdiye kadar kayda geçenler arasında en çok ölümle sonuçlanan Sarin gazı saldırısını gerçekleştirdi.
Obama'dan John Kerry'e kadar hemen tüm ABD'li yetkililer ve uluslararası gözlem kuruluşları yaşananın kimyasal saldırı olduğunun kesinliğine kanaat getirdi. Çoğunluğu çocuk 1200'e yakın Gutalı, saldırıdan zarar görmemek için kaçtıkları sığınaklarda ağızlarından köpükler çıkartarak ve acı içinde can verdi. Gazın havadan ağır basmasından dolayı zehir de sığınaklara yerleşmişti çünkü.
Saldırıdan sonra Obama sözde Esed'e karşı harekat başlatacaktı. Sonra bir katakulli ile işler tersine döndü, Esed elindeki kimyasalları Rusya gözetiminde eriteceği sözünü verdi. Böylece kimyasal silah tartışması kapandı ve Esed özgürce insanları öldürmeye devam etti.
Aynı dönemde Türkiye'nin Nusra'ya silah yardımı yaptığı haberleri dolaşıma sokuldu. Obama güya bu yüzden Esed'i vurmaktan vazgeçmişti.
Böylece ABD'nin asıl hedefinin ne olduğu da ortaya çıktı. Ama bizim bunu anlamamız ve buna göre strateji geliştirebilmemiz, ancak 15 Temmuz darbe girişimini püskürtmemiz ve FETÖ-PKK iş birliğini çökertebilmemizle mümkün hale geldi.
O günlerde işi o kadar ileri götürdüler ki bu kimyasal saldırıyı Obama'yı Esed'e müdahaleye zorlamak için Türkiye'nin yaptırdığını dahi söyleyenler oldu.
***
Mısır'da İhvan'a darbe yapıldığı, Türkiye'de gezi kalkışmasının yaşandığı, 17-25 Aralık'ın yaklaştığı, Türkiye'nin cendereye alınmaya başlandığı çok önemli bir dönemden söz ediyoruz...
Suriye'de ABD'nin önceliğinin Esed'i devirmek değil Suriye'yi parçalamak ve PKK'ya devlet kurmak olarak revize edildiği bir dönem aynı zamanda. Muhtemelen plan zaten baştan beri öyleydi.
ABD mahreçli yayınlarda ilginç detaylar da vardı; "Obama'nın kırmızı çizgisinin aşılması için sarin gazı saldırısını Türkiye'nin azmettirdiği bilgisi de zaten bazı Türk yetkililerden gelmişti." O Türk yetkililerin CIA'nin Türkiye kolu olarak çalışan FETÖ'cüler olduğunu ve bu tezviratın Suriye ve Türkiye ile ilgili ABD'nin planlarının bir parçası olarak dolaşıma sokulduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
***
Gelelim bugüne... Trump'ın ciddiye al almasak da durumun Kuzey Kore lideriyle yaptıkları twitter savaşından çok daha ciddi olduğu ortada. Zira işin içinde pek hevesli başka aktörler de var. DEAŞ'a karşı kurulan koalisyondan farklı olarak İsrail, Fransa, Suudi Arabistan ve İngiltere muhtemel saldırıda ABD'nin yanında yer alacaklarını ilan etmiş durumdalar. Doğu Akdeniz'deki savaş gemisi trafiği bile tek başına ürkütücü boyutlarda. Esed'in askeri üsleri tahliye ettiği haberleri de ABD'nin Suriye'yi vurma ihtimalinin ciddiyet arzettiğini gösteriyor. Ancak son yapılan güvenlik zirvesinde de net bir karar çıkmadı.
ABD basınına yansıyan ifadeler, saldırı ihtimalinin devam ettiğini ve fakat Trump'ın saldırı ısrarının altındaki gerçek sebebin Obama'nın yeni sürümüne dönüşmemek olduğunu gösteriyor. Ne kadar insani öyle değil mi!
Pentagon ise daha ciddi konulara odaklanmış durumda muhtemelen. Ankara zirvesindeki üçlü fotoğrafa mesela. "Suriye'nin geleceğine Türkiye, İran ve Rusya birlikte karar verirken biz neden orada yokuz?" sorusuna...