Önce, Amerikan Başkanı Trump'ın son günlerdeki konuşmalarından birkaç cümleye bakalım: *'Erdoğan'ı seviyorum.. O da beni seviyor.. Zeki, güçlü, akıllı bir lider.. (Suriye'de) Başka kimsenin yapamadığı bir şeyi yaptı. Hakkını vermek lâzım."
*Türkiye ile İsrail arasındaki ihtilafı halletmeye çalışırım, ama, (Netanyahu) senin de makul olman gerekir..
(Çin lideri) 'Şi', zeki bir adam.. Dünyanın en akıllı liderlerinden birisi.. Onunla iyi bir anlaşma yapabilirim..'
*'İran'la yüksek yetkili temsilciler arası bir görüşme yapılıyor.. İran'la bir anlaşmaya varılamazsa, İran için son derece ağır neticeleri olur ve başına çok kötü şeyler gelir.. O zaman devreye İsrail de dâhil olur..'
*
Evet, bu sözler bile, dünyaya tahakküm etmeye kalkışan bir güç odağının başında bulunan kişinin mantık yapısının nasıl olduğu açısından önemli olsa gerek..
Özellikle de, 'Suriye'de Türkiye'yle karşı karşıya geldiklerini, aralarının bozulduğunu ve bu durumu gidermek için' Trump'tan yardım isteyen Netanyahu'nun aldığı cevabın, Siyonist İsrail rejimi medyasında da hayal kırıklığı meydana getirdiği, Netanyahu'nun ağır şekilde eleştirilmesinden de anlaşılıyor..
Buna karşı, Trump'ın hele de Ortadoğu Müslüman coğrafyalarıyla ilgili hesaplarında herkesi karşısına almamak için, en başta da Erdoğan'la arasının çok iyi olduğunu belirttiği sözleri ilginç.. Tabiatıyla o sevgi sözlerinin nelere işaret ettiğini, Başkan Erdoğan herkesten daha iyi anlıyor ve herhalde, Ziya Paşa'nın, 'Pek rengine aldanma, felek eski felektir' ve 'Şîr'in dahi kastetmesi cana, gülerektir..' mısralarını mırıldanıyordur..
Trump bu!..
Erdoğan'la tlf. görüşmesinde, 'Haydi bakalım, Suriye'yi aldın..' dediğini; Erdoğan'ın da, 'Hayır, ben almadın..' demesi üzerine, 'Öyleyse ben mi aldım..' dediğinde de, Erdoğan'ın, gülerek, 'Biz almış olabiliriz..' dediğini, esprili bir şekilde anlattı.
Ama, yarınlarda neler diyeceğini kim kestirebilir?
*
Ve, iki hafta kadar önce, kendisini Amerikan Ortodoks Hristiyanları adına 'takdis' eden Episkopos'un Trump'ı Roma İmparatoru 2. Konstantin olarak nitelemesinden mest olarak, piskoposun verdiği ve üzeri lüks işlemeli 'Haç'ı, 'yolunu belirleyecek bir sembol olarak daima taşıyacağı'nı belirterek alması ve 'Roma İmparatoru 2. Konstantin' benzetmesini gururla taşıyacağını ve sonra da, MAGA (Make America Great Again/ Amerika'yı tekrar büyük yapalım!) sloganını da bir güçperestlik sihri gibi tekrarlaması ilginçti..
Hele bir dua sahnesi var ki, Trump, trans halinde, etrafında hayranları da onun omuzlarına el sürerek aynı trans haliyle kendilerine manevî kuvvet devşirdiklerinin havasını yansıtıyorlardı..
*
Ve 5 gün önce, işbu 'Yeni Roma İmparatoru', 100 kadar ülkenin Amerika'ya ihraç ettikleri mallarına karşı uygulayacağı gümrük vergilerini yüzde 100'e varan bir miktarda artırdığını açıklayınca, dünya şoke oldu ve daha başka savaşlara da dönüşme istidadı taşıyan 'ticaret savaşları'nın ayak sesleri daha hızlı ve yüksekten gelmeye başladı.. Çünkü, en çok da, Amerikan emperyalizmini korkutan Çin de, Trump'ın arttırdığı gümrük vergilerini, Amerika'dan gelecek olan mallara karşı aynı derecede arttıracağını açıklayarak, diplomasinin 'mukabele-i bilmisl' / aynıyla karşılık vermek yöntemini devreye sokunca, Trump da, Çin'e uygulanacak gümrük vergisini yüzde 145'e yükselttiğini açıkladı; 'Amerika'ya yumruk göstermeye kalkışan, yumruğu yer..' diyerek.. Yani, bir karşılıklı parmak ısırmak şeklindeki yarışın tahammül denemesi.. Bakalım, ısırmasını hangisi daha önce gevşetecek ve karşı tarafın parmağı serbest kalacak..
*
Ancak, ilk teslim işareti, Trump'tan geldi..
Çünkü, Amerika'da borsalar 1929'daki büyük ekonomik buhran döneminden beri yaşanmamış derecede, hatta 10 trilyon dolar'ı bulan büyük çöküşler yaşandığı bildiriliyor.. Halbuki, Trump, her şeyin tam da içgüdüsüne güvenerek plânladığı şekilde olumlu yönde geliştiğini açıklıyor ve 'Dünyanın Amerika'yı sömürdüğünü, soyduğunu' iddia ederek, 'Bakınız, daha şimdiden, her gün 2 milyar dolar para yağmaya başladı..' diyor ve kendilerinin dünyayı sömürme ve soymalarını daha da güçlendireceklerini zımnen itiraf ediyordu.
Ama, bütün dünya gibi, Amerikan kamuoyu da durumun hiç de iyi gitmediği konusunda hemfikir iken.. Trump, Amerika'da 9 Nisan akşamına doğru, 'Çin hariç, diğer ülkelere uygulanacak olan vergileri 3 ay için durdurdum!.' demek zorunda kaldı; 'Bazen esnek olmak gerekebilir..' gibi sözlerle..
*
Yani, -kendisini en büyük olarak görmek açısından-tipik bir rakipsiz 'megaloman' olan Trump, hattâ kendisinin 'Tanrı tarafından özel olarak seçildiği' inancıyla bütün dünyayla oynuyor ve 'megaloman'ın yarın ne yapacağını kimse kestiremiyor.
Dünya borsaları da ne yapacaklarının şaşkınlığı içindeyken, Amerika'daki belli sermaye çevrelerinin, bu gümrük vergisi oynamalarını Trump'ın bir oyunu olarak görüp, büyük 'vurgun'lar elde ettiklerine dair görüşler de ayrı bir konu..
450 milyar doları aşan servetiyle, dünyanın en zengin kapitalisti olarak anılan ve Trump'ın fiilen başyardımcısı konumunda olan Elon Musk, Başkanı'na bu gümrük vergisi tavsiyelerini yapan Ticaret Başdanışması Peter Navarro'yu 'Tam bir aptal..' olarak niteliyor ve hele de, ABD ile Avrupa Birliği arasında gümrük vergisinin karşılıklı olarak 'sıfır' olması gerektiğini söylüyor. Tecrübeli Amerikan siyasetçileri de Kongre'de ağır eleştirileri dillendirmeye başladılar bile.. Trump'ın kurduğu bu dünya sahnesinin yıkılması halinde, altta kalacak olanın sadece Trump değil, ABD emperyalizminin de olması uzak ihtimal değil.. Esasen, Trump 'Ben olmasaydım, Amerika batmıştı.. İyi ki, benim gibi bir Başkanınız var..' diyor.. Onun siyaseti ise, şimdiden batmış gözüküyor..
Başta, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere AB ülkeleri, Trump'la bilek güreşi yapmaya sadece 'ticaret savaşları' alanında değil, savunma ve dış politika konularında da eskisi gibi, artık 'Yes, Man! / Evet Efendim!.' uyumluluğu göstermeyeceklerinin sinyallerini vermeye başladılar..
*
Bu gelişmeler bütün dünya ülkelerinin, bundan sonraki siyasetlerini nasıl belirleyeceklerinin telaşına düştükleri bir hassas dönemde, Başkan Erdoğan da, 'dünyanın büyük bir kasırgayla karşı karşıya geldiğini ama, bu kasırganın olabileceğini önceden düşünerek hazırlıklı olmak açısından, Türkiye'nin dünyanın sayılı birkaç ülkesinden birisi olduğunu, halk kitlelerine itimat telkin etmesi, kitlelere, Erdoğan'ın, 2007'lerde dünyayı derinden sarsan büyük ekonomik buhran sırasında, 'Bu kriz, bize dokunmadan, teğet geçer.' deyişinin gerçekleşmesini hatırlamalarına vesile oldu..
Erdoğan'ın hele de böyle oldukça belirsizliklerin olduğu zaman diliminde, halk kitlelerinin en çok da onun sözlerine itibar etmesi, sosyo-psikolojik ve politik açıdan büyük bir sermayedir..
*
'Muhalif olmak aydın olmak demektir' gibi saçma bir yalana bağlanarak bazı gösterilere katılan bazı gençlerle konuşurken, hemen hepsinin, Ö.Ö. isimli siyasetçi için 'Çok zayıf yavv!' diye hayıflandıklarını belirtmeleri ilginç..
Ve dünyayı alt-eden kasırgaların estiği böyle hassas bir dönemde, ülkemiz ve halkımızın, dünya siyasetini bilmek açısından dünya çapında bir yöneticiye sahip olmanın güven ve serinkanlılığı içinde olması büyük bir servettir..
*