İşte, 20 Ocak geldi de geçti bile...
Donald Trump yeminini etti.
Ve bütün dünyanın beklediği konuşmasını yaptı.
Benim de uzun süredir işlediğim Amerika'nın düşüşü meselesine de girdi, hatta bu konuyu merkeze koydu desem yeridir.
O da bütün dünya gibi 20 Ocak 2025'i bir milat olarak nitelendirmiş olacak ki, "An itibariyle Amerika'nın düşüşü sona erdi!" diyerek imparatorluğun decline sürecinin bittiğini ilan etti.
Ve ekledi... "Amerika, artık sömürülmeye izin vermeyecek!"
İlginç bir ifade değil mi?
Aslında bu sözün muhatabı öncelikle Avrupa.
Daha önce Avrupa'ya ilişkin şöyle demişti Trump:
"Avrupa bizi ticarette sömürüyor ve aynı zamanda savunma için ödeme yapmamızı bekliyor. Bu kabul edilemez."
Trump özellikle savunma harcamaları üzerinden Avrupa'nın bir bedel ödemesi gerektiğini hep söyledi.
Söz gelimi seçim döneminde "NATO üyeleri adil paylarını ödemeli. Biz diğer ülkelerin savunmasını sübvanse edemeyiz" diyerek, üye ülkelerin gayri safi yurt içi hasılalarının %2'sini savunmaya ayırmalarını isterken, bazı açıklamalarında bu oranı %5'e çıkarmaları gerektiğini ifade etti.
Yine başka bir konuşmasında "Avrupa ülkeleri, savunmalarını artırmak ve kendi ordularını güçlendirmek zorunda. Biz onların koruyucusu olmaya devam edemeyiz" diyerek Biden döneminde Rusya'ya karşı Ukrayna bataklığına sürüklenen Avrupa'yı yüzüstü bırakacağını açıkça ilan etti.
Aslında birinci döneminde "Rusya'dan büyük miktarda enerji alıyor ama biz onları Rusya'dan koruyoruz." dediği Almanya'nın yine Biden döneminde Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımlar yüzünden sanayisi büyük bir krizin içine yuvarlandı. Yaptırım yapanın zarar gördüğü ilginç bir süreçti bu.
Bu arada sadece Almanya değil krizde olan...
Bugün bütün Avrupa'da, enerji ve ticaret açığı her geçen gün büyürken, Euro'nun değer kaybetmesi nedeniyle de ABD'den ithal edilen dolar bazlı emtiaların maliyetleri artıyor ve gittikçe kriz derinleşiyor.
Bunun en büyük sebebi de malum... Biden döneminde Rusya ve Çin'e karşı baskıyla uygulatılan yaptırımlar. Daha önce de yazdık, söz konusu stratejinin amacı asıl düşmanı kuşatırken, muhtemel rakibi de zayıflatmak.
Fakat şimdi ticaret, enerji, ulaşım ve parasal sistemde savaşı büyütüp, ABD'nin çıkarlarına uygun "kaos stratejisini" hayata geçirmeye hazırlanan Trump doğrudan hedef alıyor Avrupa'yı.
Trump diyor ki Avrupa'ya "biz kazanıyoruz siz kaybediyorsunuz."
Tabi unutmamak lazım... Bu yıkıcı silah yani ekonomik savaş stratejisi ekonomik ve ideolojik depresyondaki Avrupa'da büyük dönüşümleri zorlayacak gibi duruyor.
Anaakım neoliberal siyasetin böylesine bir krizle başa çıkması mümkün görünmüyor. Şöyle söyleyelim, Trump'ın savunma bütçesine ilişkin yaptığı baskı, sosyal yardımların ve sübvansiyonların kesilmesine yol açacak, bu da Avrupa'daki siyasi dengeleri "milliyetçilerin lehine" değiştirmesine sebep olacaktır.
Bu arada ilginç bir şey daha söyleyip yazıyı bitireyim...
Siyaset düzleminde nasıl bir dönüşüm olursa olsun Avrupa'nın güvenlik şemsiyesinin oluşması noktasında politik ve stratejik yaklaşımlar önümüzdeki dönemde NATO'nun ikinci büyük askeri gücü Türkiye perspektifiyle ele alınırsa hiç şaşırmayın.