İngiliz basını -kendi kaynak yayınını dahi kontrol etmeden, tamamen yanlış biçimde- İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace'a atfen "İngiltere Türkiye'de Afgan mülteciler için kamp oluşturacak" türü haberler geçmişti.
Bu hatayı -ya da kastı- sonradan Guardian, Mail On Sunday, BBC Türkçe gibi İngiliz yayın organları iyice yaydı.
Kendi devletine, devlet kurumlarına, devlet adamlarına itibar etmek yerine Türkiye'yi kötüleyen her yabancının peşine hevesle takılan Türkiye muhalefeti ve besleme muhalif medya da tuttu, bu yalana dayanarak yüzlerce manşet, haber, yorum, köşe yazısı, sosyal medya mesajı üretti.
En kötüsü, muhalefetten gelenlerdi.
Sonuçta "muhalefet partisi" demek "devlet yönetmeye talip parti"demektir. Vatandaştan yetki beklemektir. Vatandaş da o partinin devlet yönetmekteki yetkinliğine sair zamanlardaki performanslarına bakarak karar verir.
Hal böyleyken Türkiye muhalefeti bir kez daha çuvalladı!
Mutat olduğu üzere -muhtemelen yatkınlığının da etkisi vardır- İngiliz yalanına ilk dolanan, muhalefetin başı Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Sıralı tweetler attı CHP lideri.
Üstelik kamuoyuna seslenip "gelişmelere dair sizi bilgilendirmeye devam ediyorum" diye caka satarak.
Ortağı Akşener de peşi sıra.
Yine eli belindeydi, Cumhurbaşkanını koltuğunu kurtarmak için İngilizlerin taşeronu olmakla suçluyordu.
Kendini çok akıllı, çok ahlaklı sanan ama aklı da ahlakı da sabıkalı ünlü ünsüz birçok isim esti gürledi. Türkiye'yi yönetenlere, sahada masada Türkiye'nin menfaati için canla başla çalışanlara iş öğretti, tafra sattı falan...
Türk Dışişleri Bakanlığı ve İletişim Başkanlığı'nın yaptığı açıklamalara, yalanlamalara da itibar etmediler.
O kadar inanmış ve öyle beğenmişlerdi yaydıkları yalanı.
Ama işte yalanın ilk sahibi onlar kadar kasmış değildi.
Hatasını kabul etti, özür diledi, haberlerini sildi, düzeltti.
Olan bizim ezik muhaliflere oldu.
Geri adım atamadılar.
İngilizlerin ipiyle indikleri yalan kuyusundan çıkamadılar.
Emperyalistlerin ardında bıraktığı kullanılmış mendiller gibi kalakaldılar ortalıkta.
Ne yazdıklarını geri alıp özür dilediler Türkiye'den ve Cumhurbaşkanı'ndan.
Ne de "bizden adam olmaz, yönetim bizde olsa Türkiye iflah olmaz" itirafında bulundular.
Onlara siyaset yazan, sufleler veren ajans bakalım hangi hokkabazlıkla çıkacak bu işin içinden.
Medyada, sosyal medyada etkileşim almak için muhalefet ediyormuş gibi yalan dolanla kamuoyunu kışkırtmaya, kutuplaşmaya çalışmaktan, trollük yapmaktan ne zaman vazgeçecekler?
Kaçak yapılar, denetimsiz borular, kaçak kuyular ve vatandaşa su gibi söylenen yalanlar...
Abdülhamit Han hayratı olan ve mülkiyeti İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde bulunan asırlık Hamidiye Su'yun adı mide bulandıran bir iddiayla lekelendi ne yazık ki.
Meğer İstanbul'a belediye başkanlığı yapmak yerine 2023'te CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olmak için poz kesen Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İBB vatandaşa kaynak suyu diye kuyu suyu içirmiş!
Olay tam bir rastlantıyla çıkmış ortaya.
Sabah gazetesinin haberine göre Jandarma Suç Araştırma Timi (JASAT) ekipleri Türkiye'nin her yerinde yaşanan orman yangınlarının ardından Şile'deki ormanlık alanları denetlerken Ulupelit mevkiinde ağaçlar arasında su varillerine ve borulara rastlıyor. Boruları takip ederek su dolum fabrikasına varıyor ve sahtekarlık böylece ortaya çıkıyor.
Kuyudan çekilen su Hamidiye Su şişelerine dolduruluyor ve kaynak suyu diye satılıyor!
Fabrika da, fabrikanın arıtma düzeneği de ruhsatsızmış.
Haliyle vergisiz, denetimsiz, ölçümsüz.
Haber, kaçak fabrikanın 31 Mart seçimlerinde CHP'den Eyüp Belediye Başkan adayı olduğunu da söylüyor.
CHP yönetimindeki düzenek de böylece anlaşılıyor.
Neyse ki İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tesisi mühürlemiş.
Her sene kaçak içkiden kaybedilen vatandaşlarımızın sayısı birkaç yıldır inanılmaz derecede arttı. Ahlaksızlığın siyaseti olmaz ama buraya da bir bakılsa. Allah'ın suyunda bile sahtekarlık yapan kafa, kim bilir üretilen içeceklerde neler yapar.