Juliette Binoche ve Nikolaj Coster Waldau’nun usta oyuncuklarıyla süslediği Binlerce Kez İyi Geceler, dirilişte olan Norveç sinemasının en iyi örneklerinden. Filmde kendinizi dünya sorunlarını sorgularken bulabilirsiniz.
Benim gibi eski polis muhabirleri ‘mesleki kirleme’yi iyi bilir. İçselleştirdiğiniz trajedileri yok sayamazsınız.
Bazı filmler sinemanın evrenselliğinin kanıtı gibi. Binlerce Kez İyi Geceler ise bu kanıtın en iyilerinden. Başrollerinde Fransız yıldız Juliette Binoche ile Taht Oyunları’nın Jamie Lannister’i Nikolaj Coster Waldau’nun yer aldığı filmin mekanları, neredeyse oyuncular kadar etki ediyor filme.
Filmin okumasını yapmadan önce konusunu kısaca özetleyelim: Rebecca dünyanın sayılı savaş fotoğrafçılarındandır. Kabil’de bir kadın intihar bombacısının fotoğraflarını çekmek üzere görevlendirildiği sırada olayın içine girer ve ciddi biçimde yaralanır. Kocası ve kızları, onun yaşamını tehlikeye atması düşüncesine daha fazla dayanamayarak ona bir ültimatom verirler; ya işini ya da ailesini seçecektir. Rebecca artık kariyer yerine evindeki erkeğini ve kızlarını tercih etmesi gerektiğini çok iyi bilmektedir. Ve kararını hemen verir. Gazetesini arar işi bıraktığını söyler, ailesine de kararını bildirir. Fakat yıllarca süren adrenalin tutkusu ve gözlemlediği dramatik hayatlar onu o kadar çabuk bırakmaz. Aslında Rebecca toplumun kendisi gibi çamura batmıştır. Bu bataklıktan çıkmanın mümkün olup olmadığını filmin finalinde göreceğiz. Bizim de içinde yer aldığımız Batı medeniyeti günümüzde yaşanan haksızlıklara arkasını dönerek yaşamaya çalışmakta. Burada toplum olarak düşündüğünüzde çok problem yok ama bireylere indirgediğinizde olay çatallaşıyor. Çünkü insanın vicdanı kendisinden bağımsız çalışıyor. Siz akşam yemeğinde oturup çocuğunuza bugün okulda ne yaptığını sorarken haberlerde Irak veya Afganistan da patlayan bir bomba ile ölen yüzlerce insanı duyuyorsunuz. O an buna bir tepki vermiyorsunuz ama içinizdeki bir şey sizin bilincinizden bağımsız kirleniyor. Üstelik kirlendikçe de sizin ruhunuzu da karartıyor. Sonra gün içinde içinize bir mutsuzluk ve yılmışlık yayılıyor. İşte bu umutsuzluk hali, çağdaş insanlarının ortak noktasıdır.
YA BEN OLSAM...
Binlerce Kez İyi Geceler filminde anlatılan savaş fotoğrafçısı Rebecca, yıllarca katliamların içinde yaşarken kendisi de fark etmeden gazeteci kimliğinden çok insani kimliğiyle tepkilerini koymaya başlar. Biz gazeteciler buna çoğunlukla ‘mesleki kirlenme’ deriz. Aslında insanlığımızın verdiği tepkidir bu. Benim gibi polis muhabirliği yapmış olanlar çok iyi bilir. Rebecca yıllar içinde gördüğü haksızlıklara ve katliamlara fotoğraf makinesiyle tepki vermiştir. Ama son işinde canlı bomba olan kadınla ve o ruh durumuyla o kadar içselleşmiştir ki neredeyse kendisi de ölecektir. Bu noktaya gelmiş bir insanın dönüp “Tamam, işi bırakıp ailemle sakin bir şekilde yaşayacağım. Diğer kadınlar gibi okul aile birliğine girip komşuları çekiştireceğim” deme şansı yok. Çünkü içselleştirdiği trajedileri yok sayamaz.
Rebecca’nın kocası ise toplumun başka bir bölümünü ifade eder. Onun için her şey mükemmel. Dünyada yaşananlar ile evinin mutluluğunun bir ilgisi yok. Tam o noktada hiç beraber olmaması gereken iki insan tipinin hayata verdiği tepki bizim de yargılarımızı etkiliyor. Filmin başarısı da burada. Rebecca’nın ve eşinin yerine kendinizi koyup soruyorsunuz: “Ben olsam ne yapardım?” Yönetmen Ezik Poppe kuzeyden gelip içimizi ısıtan bu mükemmel filmin yaratıcısı. Juliette Binoche’u çok da sevmeyen birisi olsam da filmde ona bayıldım. Son dönemin en iyi performansını gösteriyor kendi adına. İyi seyirler diliyorum.
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: A Thousand Times Good Night
Yönetmen ve senarist: Erik Poppe
Oyuncular: Juliette Binoche, Nikolaj Coster Waldau, Lauryn Canny, Adrianna Cramer Curtis
Tür: Aksiyon, gerilim, dram
Yapım: 2014, Norveç-İrlanda-İsveç, 111 dakika.