Beşiktaş’ı saf dışı bırakan tartışmalı derbinin ana teması; kafa atmakla kafa tokuşturmak arasında kararsız kalan hareketin üzerine yoğunlaştı. Bu acemice davranış, gerçekten de kırmızıyı gerektirir miydi? Tartışmanın çok büyümesi, hareketin “Gerçek bir kafa vuruşu olmadığı” yönündeki kanaatin yaygın olmasındandı. Bu yüzden, kırmızı kartın ağır bir karar olduğu savunuluyor. Oysa, Türkiye’nin gözden kaçırdığı bir detay var... Oyundan ihraç edilmeyi gerekli kılan maddelerden biri; kafa vuruşu olmadan, ama kafa vurur gibi bir hareketin oluşmasını dahi yeterli buluyor. Kara kitap buna “Teşebbüs” diyor. Oysa Türk futbolunda, teşebbüse ceza verilmez... Bugüne kadar da örneği pek görülmedi. Ali Palabıyık’ın, sadece bir metre önünde cereyan eden olayda, (Kafa atılmasa bile) kafa atmaya yeltenmeyi cezalandırması; garipsendi. Hatta çok eleştirildi.
***
Kırmızı kartın öncesinde, Robin van Persie’nin Dusko Tosiç’e yönelik ve tahrik sayılabilecek herhangi bir hareketi de yoktu. Beşiktaşlı futbolcu, beraber yere düştükleri pozisyondan sonra ayağa kalkarak ve hışımla rakibinin üstüne koşarak, zaten öfkeli olduğunu gösterdi. Robin Van Persie’nin bu aşamada herhangi bir tahrik unsuru içeren girişimi hal yoktu. Kendini yere atması, (Pek etik kaçmasa bile) durumu profesyonelce değerlendirme çabasıdır. Futbolcu kurnazlığı diye bir şey var... Fırsattan istifa etmeyi çok da yadırgamamak gerekir. Tosiç o hareketi yapmayacaktı. İşin özü bu!
***
Aslında kırmızı kart, temelde bana da ağır bir karar gibi geliyor ama; bu durum “Teşebbüse” ceza verilmesine alışık olmadığımızdan oluşuyor. Bu yüzden garipsendi. Ayrıca... Ali Palabıyık kırmızı değil de, sarı kart çıkartsaydı bile; bu kez F.Bahçeliler topyekun “Kırmızı” olmalıydı diye ortalığı yangın yerine çevirecekti. Türk futbolunda idari/ahlaki/ hukuki düzen bozuk! Kaosla, stresle, tartışmayla yaşamaya mahkumuz. Batsın bu dünya!