Türkiye yeni bir faza girdi. Geçtiğimiz pazartesi günü Suruç’ta 32 kişinin ölümüne neden olan DAİŞ’in o uğursuz bombalı saldırısı HDP/PKK çevrelerince fırsata çevrilmek istendi.
“Terör bahanesiyle teröre başlayan”, şımarıklığı ayyuka çıkan PKK/HDP çizgisi, son iki gündür hem içeride hem dışarıda Türkiye’nin “güçlü vuruşu” ile sarsıntı yaşıyor. Sadece PKK- DAİŞ terör örgütleri değil hedefte... PKK’nın batı illerinde taşeronluğunu yapan sol örgütler de hedefte.
Türkiye Suriye’de DAİŞ mevzilerini, Kuzey Irak’ta PKK kamplarını vuruyor. İçeride ev ev hücre hücre baskın yapıyor.
Görünen o ki ağır bombardımanlar ve şehirlerdeki kıskaç kararlılıkla devam edecek.
Bu noktada Türkiye/Amerika ilişkilerine de değinmek gerekiyor.
ABD Başkanı Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen son telefon konuşmasının sadece bir “taziye” ve “üzüntü beyanı” olmadığı artık aşikar.
Türkiye-Amerika anlaştı
Türkiye, Amerika ile belirli bir çerçevede yeni bir mutabakata varmış görünüyor.
Bu mutabakatın bilinen yüzü “İncirlik Üssü”nün kullanıma açılması olabilir. Lakin bana göre görünmeyen yüzünde Türkiye’nin uzun zamandır PKK/PYD, DAİŞ, Esad konusundaki tezlerini bir şekliyle kabul etmeyen Amerika’nın Türkiye çizgisine yaklaşmış olması. Bir ihtiyatı da kaydedelim. Türkiye, hem DAİŞ hem de PKK/PYD terör örgütleri ile mücadelede müttefikleri gibi düşünmedi ve düşünmüyor da...
Lakin geldiğimiz noktada bu işbirliğine hem Amerika hem Türkiye bir şekliyle mecburdu.
Çözüm sürecini kim bitirdi?
Son bir yıldır Kandil’in İmralı’yı “baypas” ettiğine şahit olduk. Sürecin solunum cihazına bağlı bir şekilde devam etmesine ise BDP’nin HDP’lileştiği dönemde batıda “cici”, doğuda “şahin” görünümü neden olmuştu.
Son olarak çözüm sürecinde tüm milletin razı olacağı bir iç barış beklerken, PKK/HDP çizgisinin Türkiye’nin bir bölgesini teslim alma arzu bardağı taşırmıştı.
Demokratikleşme adımlarının toplum kesimleri tarafından içselleştirilmesini bile hazmedemeyen PKK/HDP çizgisi temsil ettiğini iddia ettiği kesimleri baskı altına almayı marifet sanmıştı.
“Silahlanın, tüneller, dehlizler, çukurlar açın” diye seslenmek ise açıkçası süreci ortadan kaldırmak oldu. Ceylanpınar’da iki gencecik polisin suikast sonucu şehit edilmesi ise işin tuzu biberi.
DAİŞ’in başını kim okşuyor?
Suruç saldırısından sonra Selahattin Demirtaş tarafından DAİŞ’in başını okşamak ile suçlanan Ankara’nın tavrı bugün itibariyle ortada. Suriye topraklarında sınırımızı tehdit eden örgüte hakettiği ceza veriliyor.
Fakat, DAİŞ bahanesiyle Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD terör örgütünün ne yaptığını da biliyoruz. DAİŞ’in çekildiği yerlere yerleşiyorlar sonra da oradaki Türkmen ve Arapları topraklarından sürüyorlar. Sadece onları değil kendi gibi düşünmeye Kürtleri de sürüyorlar. Bunu da “Rojava romantizmi” ile tüm dünyaya pazarlıyorlar.
Oysa biz şunu biliyoruz. Esad’ın bir günde rejim askerlerini çektiği Suriye’nin kuzeyinde savaşmadan “kantonlar” kuran PYD, Kobani’de DAİŞ’in elinde perişan olurken oradaki Kürtlere yardıma koşan ülke Türkiye’ydi!
DAİŞ terör örgütünün başını okşayan ülkeler var elbet ama Türkiye değil.
Ne olacak?
Devlet ve toplum olarak terörle mücadele konusunda dünyanın sayılı tecrübeli ülkelerindeniz. 30 yıldır PKK terör örgütü ile mücadele ediyoruz. Bunun yanında irili ufaklı bir çok örgütle de baş ettik. En zor mücadele edilebilenler ise devlet içine sızmış örgütler. Bunu Ergenekon sürecinde de Paralel Yapı ile mücadelede de görüyoruz. Lakin en kanlı süreç PKK terör örgütü ile mücadele yaşandı.
Aslını sorarsanız PKK ile mücadelenin alt başlığında devletin kendi içindeki mücadeleyi de saymak gerek. (Bingöl’de 33 erin şehit edilmesi, faili meçhulleri hatırlayıverin)
Red, inkar ve asimilasyonun sona erdiği, demokratikleşmenin neredeyse tamamlandığı bir ortamda PKK’nın toplumsal karşılığı ancak siyaseten olacaktı, ellerindeki fırsatı bugün itibariyle askıya almış görünüyor.
Yine uzun, meşakkatli bir sürece girdik. Bu kez hiç olmadığı kadar tehdit altındayız. Memleketin birliği ve dirliği topyekün terör örgütlerinin hedefinde.
Bize düşen, milletin ve memleketin birliğinden yana samimi ve kararlılıkla durmaktır.