Derviş Zaim’in Burdur’da bütün kadim inanışlardan süzülerek gelen bir çoban yarışmasını anlattığı filmi, yönetmenin dehasını kanıtlıyor.
Devir – Yönetmen / Senaryo: Derviş Zaim / Görüntü:TanerTokgöz, EnginÖrsel, Osman Nuriİyem, Ali TansuTurhan, AlicanMuhittinDilege, ÇağdaşYıldırım / Oyuncular: Ali Özel, Mustafa Salman, Ramazan “Takmaz” Bayar
Derviş Zaim’in sinemasında yeni bir açılım, Devir. Yönetmen ilk kez amatör oyuncularla çalıştığı bir doküdrama gerçekleştirdi. Devir gerçek mekan, kişi ve olayların belgesel görüntülerinin kullanıldığı, fantastik öğelerin de bulunduğu bir kurmaca öykü anlatıyor. Buna rağmen görsel açıdan Zaim’in önceki filmlerine kıyasla çok daha yalın… Yine de yönetmenin alamet-i farikası olan çok katmanlı yapı bu filme de egemen. Devir’in çokanlamlılığı daha adından başlıyor: Dönem, periyot, döngü, çevrim, dönüş, görev değişimi, aktarma, dolaşma…
Olay, Burdur’un HasanpaşaKöyü’nde düzenlenen bir yarışma çerçevesinde gelişiyor: Çobanlar, dağdaki kayalardan elde ettikleri kırmızı tozla (kurban kanı simgesi) boyadıkları koyunları hızlı ve etkin biçimde sudan geçirmeliler… Deneyimli çoban Takmaz, birinciliği kimseye kaptırmıyor, ama hırs değil, koyunlarını koruyarak güvenlerini kazanmanın olmanın getirdiği bir başarı bu. Hakem “Toprak ve koyun, gerisi oyun” dese de genç çoban Ali birinci gelemeyecek olmanın sıkıntısını yaşıyor ve şansını başka işlerde aramaya başlıyor… Koyun sürülerini güden çoban yerleşik insan uygarlığının kadim arketiplerinden biri. Bütün ilk peygamberler çobandır… Kurban da hep koruyucudur…
Zaim’in filmi İstanbul Boğazı misali biri yüzeyden biri dipten iki ters yönde akıntıya sahip. Yüzeyde, gelenekleri korumaya çalışan küçük bir pastoral toplumun varoluş sıkıntılarını görüyoruz. İşsizlik ve asırlardır dolaştıkları dağları parselleyen şirketler aracılığıyla kapitalizmin uzun eli bu ücra köşeye kadar ulaşıyor. Kırmızı kaya toplamak için dağa çıkan çobanların önüne bir maden şirketi dikiliyor! Toprak ve koyun dışında her şeyin önemsenmeye başladığı kıyıcı bir modernite egemen oluyor Arcadia’ya.Sitelerini deniz kıyısında kuran Yunanlılar yeşil ve sulak iç bölgeleri, yani Arcadia’yı bir ütopya olarak görülürdü. Çobanların ve sürülerin tanrısı Pan’ın bereketli topraklarıydı orası.
Latin şairler ise Arcadia’yı ölünce gidilen cennet bahçesi olarak hayal etti. Nicolas Poussin’inLouvre’daki ünlü tablosu Et in Arcadia ego yazan birmezartaşına bakan üç çobanı resmeder. Rönesans ile birlikte kentler büyüdükçe doğaya ve doğal hayata duyulan özlem başgösterdi Avrupa’da…Pek çok eser verildi bu konuda... Devir’in dip akıntısı işte bu yöne doğru…
Antik Yunan’da Tanrıların habercisi Hermes’i çoğu zaman Krioforos / Koç Taşıyan olarak görürüz. Hristiyanlıkta İyi Çoban’a yani İsa da sırtında koçla tasvir edilir.İnsanların günahları uğruna kurban edildiği için Tanrı’nın Kuzusu olarak da nitelenir… Onun Mesih olarak gelişini haber veren Vaftizci Yahya da çobandır ve elinde asası, ayaklarının dibinde kuzularla tasvir edilir. (Filmdeki bir duvar halısına dikkat!). HermesKrioforos koyunları meradan indirdikten sonra onları Burdur’daki çobanların yarışının simgelediği bir yıkama – temizleme - arındırma töreninden geçirirdi. Suyla vaftiz edilme de bir arındırma, saflaştırma ritüelidir.
Derviş Zaim’in Burdur’daki yarışmaya devrettiğini gördüğü bütün bu zengin referanslar dehasına referans değilse başka nedir bilmiyorum…