Medyada zaman zaman Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın ortaya attığı bazı tartışma konularının devamını getirmediği veya birbirine uymayan adımlar attığı söyleniyor. İdam tartışması daha sıcaklığını korurken İmralı ile görüşme trafiğinin başlaması bu duruma örnek olarak veriliyor. Doğrusu siyasetçilerin gündem belirleme veya gündem değiştirme amacıyla bu tür tartışmalar başlatması, stratejik veya taktik hamleler yapması elbette mümkündür. Acaba Başbakan Erdoğan’ın birçok konuda kamuoyunda tartışma başlatması sadece gündem değiştirme amacını mı taşıyor?
Ben bu kanaate değilim. Elbette siyaset içinde farklı amaçlarla farklı hamleler yapılabilir. Ama burada siyaset etme tarzıyla, yönetme mantığıyla ilgili bir durum olduğunu düşünüyorum.
Malum şekil olarak bakıldığında demokrasinin türleri var. Halkın iradesinin doğrudan ve sürekli iktidarı yönlendirdiği ‘doğrudan demokrasi’ yanında halkın seçtikleri marifetiyle iradesini yönetime yansıttığı ‘temsili demokrasi’ var. Bir de bugünkü gibi halk oylamalarının daha fazla devreye girdiği ‘yarı doğrudan demokrasi’ gibi görülebilecek örnekler bulunuyor. Yeni dönemde tüm farklılıkların, tüm grupların, tüm azınlıkların sürecin parçası olduğu, iktidarı etkilediği ‘çoğulcu’ ve ‘müzakereci demokrasi’ modelleri öne çıkıyor.
***
Habermas’ın ‘müzakereci demokrasi’ anlayışı, kararların tartışma, müzakere, diyalog ve istişareyle alındığı, farklılıkların süreçlere katılımının sağlandığı bir özellik taşıyor. Aslında Başbakan Erdoğan da birçok konuda ‘toplumla müzakere ediyor’...
Elbette temsili demokrasinin parçası olan kurumlar TBMM grupları, parti organları, hükümet kurumları bu müzakere süreçlerinin en önemli parçasıdır. Başbakanlar ve genel başkanlar da bu organlarda meseleleri tartıştırarak bir politik fikir oluştururlar. Bunları layıkıyla çalıştıran Başbakan Erdoğan ise doğrudan toplumu karar oluşturma süreçlerinin içine dahil ediyor.
Gündeme tartışma konuları atmakta amaç sadece toplumu hazırlamak, toplumu yönlendirmek, toplumsal destek bulmak değildir. Toplumdaki farklı görüşleri öğrenmek, onların da kararı şekillendirmesini sağlamak, meselelerin farklı boyutlarını görmek de bunun bir gereğidir. Siyasi düşüncelerin sadece partiler ve siyasi kurumlar tarafından değil, toplumdaki tüm kesimler ve organizasyonlar tarafından tartışılması, savunulması önemlidir.
Farklı toplum kesimlerini bir politikanın ‘taşıyıcısı’, ‘savunucusu’, ‘aktarıcısı’ haline getirmek önem taşır. Son dönemde gerçekleşen ‘sessiz devrim’lerde bu aktörlerin büyük katkısı vardır.
Siyasetin toplumsal ve sosyal boyutlarını kaybetmesi demokrasiyi de şekilsel ve muhtevasız bir hale getirir. Başbakan’ın yaptığı siyasal olanı toplumsal olanla yeniden buluşturmak, siyaset politi kalarını sosyalleştirmektir.
***
Görüldüğü gibi Başbakanın her sözü köy kahvelerine kadar tartışılıyor. Vatandaş siyasi tartışmaların içine çekiliyor; tartışma, sorgulama, görüş belirtme şeklindeki katılım türleri tezahür ediyor.
Her zaman tartışmalarda galip gelen fikirler hayata geçmiyor, farklı toplum kesimlerinin algıları, kaygıları, hassasiyetleri neticeyi etkileyebiliyor.
Bir de şöyle düşünün: Bahçeli’nin oluşturduğu bir siyasi gündem var mı? Gaflar veya aşırı lafları ötesinde hangi siyasi çıkışı toplumda büyük bir etki yapıyor? Kılıçdaroğlu’nun hangi siyasi projesi, politikası, söylemi gündem oluşturuyor, siyaseti şekillendiriyor?
Liderlerin halkı etkileme gücü, herhangi bir konuyu tartıştırma gücü gerçekten çok zayıf.
Başbakan Erdoğan halkla birebir teması önemsiyor. Bazı siyasal iletişimciler medyanın ulaştığı etkinlik seviyesi sebebiyle seçim kampanyalarının gelecekte ağırlıklı olarak medya üzerinden yürüyebileceğini söylüyor. Başbakan ise tam aksine bütün illeri hatta bazı büyük ilçeleri geziyor. Bunun sebebi vatandaşla tek taraflı iletişim kurmak yerine doğrudan, göz göze sıcak temas kurmayı önemsemesinden geçiyor.
Çoğulcu, katılımcı, müzakereci demokrasilerde ‘süreç’ kavramı öne çıkıyor. Süreç kavramı, tartışmayı, sorgulamayı, uzlaşı arayışını, diyaloğu, farklılıkların varlığını öne çıkarıyor. Aslında ‘süreç’ bir süredir en çok dolaşımda olan kelimelerden biri.
‘Anayasa süreci’, ‘İmralı’yla görüşme süreci’, ‘AB ve demokratikleşme süreci’ gibi farklı konularda süreçler işliyor.
AK Parti, Anayasa uzlaşma komisyonuna siyasi çoğunluğunun onda biri kadar olan partiyle eşit sayıda temsilci vererek katılıyor, AB sürecinde tüm toplumsal kesimler devreye giriyor, İmralı’yla görüşme sürecinde herkesin ne dediğini büyük önem taşıyor.
Bu yüzden toplumla müzakereyi demokratik katılımcılığın bir gereği olarak görmeliyiz.