Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kutlama mektubu ve bu mektuba Kremlin’den gelen cevaptan da anlaşıldı ki, Rusya ile Türkiye arasındaki krizin zirvedeki konumu inişe doğru hareket alma niyetindedir. Yunanistan’dayken Türkiye’ye yönelik verdiği mesajla Putin, esasında konuya yönelik kıpırdamayı başlatmıştı.
Erdoğan’ın mektubunu, Putin’in Yunanistan mesajından sonra içerik ve yöntem olarak yeni sürece kapı açan, akıllı ve diplomatik bir hamle olarak değerlendirilmeli.
Muhtevaya baktığımızda net anlaşılan durum söz konusudur. Türkiye ile Rusya arasındaki kriz, daha ziyade Batı’nın işine yaradı. Anlaşılan o ki Putin bu krizi, ABD’den bir şeyler beklentisiyle bilerek ve isteyerek tepeye tırmandırdı. Karşılığında Batı’dan sözler de aldı. Bir nevi satranç oynandı, lakin Rusya şah mat yapamadı.
Yumuşama mesajları konusunda, Türkiye hiç düsturunu bozmamalı. Özür konusunda ise tereddüt söz konusu dahi olmamalı. Türkiye kendi sınırlarını ihlal eden uçağı, kime ait olursa olsun, bu savaş ortamında vurmalıydı ve vurdu. Burada özür durumu yoktur ve olamaz.
Türkiye, kendi varlığına kastetme cesareti gösteren herkese, Rusya dâhil olmak üzere, yerini göstermek durumundaydı. Bu durum, Rusya’nın kabadayı tutumuna ayar oldu. Belki ekonomik olarak pahalıya patladı ama ileride daha kritik dönemlerde Türkiye’ye karşı adım atılırken, herkes için “sınırına dokunana savaş açabilecek kadar kararlı bir Türkiye” mesajının artılarını yaşayacağız.
Rusya - Türkiye krizinin, iki devletin konusundan daha ziyade, küresel kurgu içerisinde dizayn edilen bir konu olduğunu unutmamakta yarar vardır.
Devletlerarası ilişkilerde daimi düşmanlıkların dostlukların olmadığını düşünürsek, önümüzdeki süreçte yeni hamlelerin ve mesajların şahidi olacağız.
Türkiye - Rusya ilişkilerinin şahlanması denge ve tek kutuplu dünya denklemi karşısına çıkarılabilecek en güçlü argüman olurdu. Nitekim ki, bu krizin oluşturulmasına neden olan esas argüman da bu idi.
Rusya ve Türkiye arasındaki iyi ilişkilerin, Rusya - Çin arasındaki iyi ilişkilerden daha derin bir siyasi etki gücü olduğunu anlamaktayız. Bu güç oluşturulursa, ileride pek çok meselelerde her iki devletin çıkarları doğrultusunda mesafe kat etmesine hizmet edebilir. Ve bunu Batı istememekte!
Her iki halkın, Türk ve Rusların büyük devlet gücü ve geleneği mevcuttur. Bu içerikli toplumların dost değil düşman olması sonuç itibariyle her iki halkın devletlerini Osmanlı Devleti ve Çarlık Rusya’sını çöktürmüş ve yeni formasyona geçişini sağlamıştır. Şimdiki tabloyu bu veriler ile ele almadan analiz etmek ve nasıl bir yol haritası çizmek gerektiğini anlamak, mümkün değildir.
Erdoğan’ın son kutlama mektubuyla, top yeniden Rusya’da. Sınırı ihlal eden Rusya’dan özür beklemeden, Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek, hatta kriz öncesi yüksek seviyeye dönmek istemekte. Bu hareket, Türkiye’nin iyi niyetinin göstergesidir zaten. Lakin unutmamak lazım, ABD’den istediklerini tam elde edemeyen Rusya, yeni mesajlara ve yeni hamlelere açıktır. Türkiye’ye yönelik adımlarını da bu denklemde dizayn edecektir. Türkiye ile ilişkilerin iyileşmesi, Rusya için giderek hayati anlam taşıyacaktır. Rusya, ABD ile karşılıklı oynamaktadır. Eski gücü yoktur. Lakin onu oluşturmak için çaba harcamakta. Türkiye ile ilişki bozmanın kendi ayağına kurşun sıkmaya eşdeğer olduğunu görmektedir. İyiniyetli olup olmadığını ise sadece mesajlar değil, kendi toplumunu Türkiye aleyhinde zehirlemeyi başaran, Ermeni ve Yahudi lobisinin etkili olduğu Rusya Devlet medyasının üslup değişikliği de gösterecektir. Ama şimdilik böyle bir değişiklik söz konusu değildir.
Türkiye Devleti, kendi asil duruşuna devam etmeli ve Türk medyasındaki bazı analizlerde yer bulan, sazan balığı refleksine aldırmamalıdır.