Başlığa aldanıp yazıyı okumaya giriştiyseniz kusura bakmayın. Bu yazıda ikisi de yok! Bu yazıya konu olan yönetmen Mike Figgis ve yeni filmi “Gördüğüne İnan / Suspension of Disbelief”te rol almıyorlar. Cary Grant de yok... Çoktan öldüğü için filmde de oynamıyor. Bütün bu karmaşa başka bir yokluktan çıktı. Mike Figgis ve yapımcısının bütçe yokluğundan!
Salı akşamı, Atlas Sineması’nda “Gördüğüne İnan”ın 32. İstanbul Film Festivali kapsamındaki Türkiye prömiyerinde sunum yaparken bu meseleye değindi Figgis. Adı geçen ünlü aktörlere rol veremeyince finansman bulamadıklarını ve ceplerinde ne kadar para varsa onunla film yaptıklarını söyledi. Video kayıt özelliği de bulunan Canon marka bir fotoğraf makinesiyle çekimleri tamamladıktan sonra evindeki Macintosh’ta kurgu ve müziği hallettiğini anlattı. Salondaki genç sinemacılara hitaben “Yeni sinema budur,” dedi Figgis ve hemen ekledi “Ama yeni dağıtım olanakları yok henüz...”
Ertesi sabah Figgis ile söyleşiye gittim. Stüdyoların bu yıldız takıntısının yüzeysel olduğunu, izleyiciyi küçümsediklerini, Tom Cruise gibi mitleri yarattıklarını, isterlerse yıldızsız filmleri tanıtacak bütçelere sahip olduklarını konuştuk. Figgis teknolojik gelişmeleri heyecanla karşılayıp onlara uygun anlatılar ve tarzlar yaratmasıyla ünlü. Fakat keramet alet edavatta değil. Bazılarının önüne bütün olanakları da serseniz yaratıcı olamayabilir. Figgis’e yeni teknolojilerden mi ilham aldığını yoksa kafasındakine uygun teknoloji mi aradığını sordum.
“Bir yanda olaylara vehayata nasıl baktığımla ilgili süreklilik arzeden, tekrar ettiğim fikirlerim. Bunuel’in dediği gibi hayatta üç iyi fikriniz olur, devamında bunları tekrar ederek geliştirirsiniz. Ben müzisyenim, trompetçiyim, hayatım boyunca hep bir noktada trompetimi sattım ve yeni bir tane aldım. Çaldığımda çok iyi çıkardı sesi. Tonu değişik olur ve bundan ilham alırsınız. Birkaç yıl önce bas çalmaya başladım, yeni bir enstrümandı ve ondan ilham aldım. Dijital teknoloji de yeni bir enstrüman. 2001’de yeni bir dijital kamera aldım, neredeyse tamamen karanlıkta kayıt yapabilmesinden esinlendim. Kendi düşünceleriniz şekillenir çünkü teknoloji size yeni bir görüntü sunmaktadır. Kamera kendi başına bir esin kaynağıdır. Ayrıca ben geek’im, teknoloji ‘inek’iyim. Yeni araç gerece bayılırım. İnternette sürekli piyasada ne var diye gezinirim. Teknoloji beni teşvik eder, aklımdaki fikri teşvik eder. Ama teknoloji gelişti diye herkesin de sinema yaptığını varsayamayız. Yönetmen olma fikrine sahip çıkmalı ve belirli bir yeteneğe sahip olmalısınız. Her piyano alanın onu çalamaması misali...”
Mike Figgis’in ustası kabul ettiği yönetmenlerden biri Jean Luc Godard. Figgis de tıpkı onun gibi bıkıp usanmadan her filminde yeniyi arıyor. Peki ama bu arayış belli bir hedef uğruna mı, onu bulduğunda duracak mı yoksa her filmde yeni bir stil mi oluşturacak diye merak etmemek olanaksız. Figgis’in cevabı manidar: “Finansal başarı kazandıktan sonra pek çok yönetmenin, Spielberg ve emsallerinin, çok genç bir yaşta yeni bir şey yaratmak, ilerleme kaydetmek için sanatçı olarak bütün arzularını yitirdiklerini görüyorsunuz. Sürekli aynı filmi yapıp duruyorlar. Öte yanda Godard, 80’ini geçti, neredeyse hiç dağıtım şansı yok. Yeni filmi çıkıyor İngiltere’de dağıtılmıyor, Fransız pazarı üzerinde etkisi olmuyor. Oysa bütün o yeni sinemacılar üzerinde farkında olarak ya da olmadan Godard’ın izi var! Bir sanatçı bazı cevapları bulmak için yolculuğun sonuna dek devam etmeli. Film yapmaya engel olan tek şey, Bergman’ın başına geldiği gibi, yorgunluktur. Çok yorucu bir süreçtir film yapmak, insanlarla uğraşmak. En azından artık kamera şiirsel biçimde işlev yapabiliyor. Bence birçok yönetmen ne kadar da yaşlansa bir kamera kullanmaya devam edebilir, yüz kişilik ekiple uğraşmadan.”
Genç sinemacıların Mike Figgis’ten öğreneceği çok şey var!