Discovery kanallarını seven ve seyredenlerden biriyim ben.
Çeşitli iyi işlerini defalarca yazdım. Bering Boğazı’nda altın arayan tekne kaptanlarından Emily’yle röportaj yapma talebim bile olmuştu.
Hepsi bir yana, yıllar önce, Digiturk, Discovery Channel’ı platform dışı bıraktığında aboneliğimizi iptal edelim diye Sabah’taki köşemde yazan da benim.
Tüm bunları yazdım zira iyi iş yapma kapasitesini bildiğim kurumların basit hatalar yapmasına her zaman illet olurum.
Salı günü TLC, daha önce Discovery Showcase’de de ekrana gelen Pastacılar Kralı belgesel serisinden bir bölüm yayınladı.
Son 3 dakikada içinde ekrandaki alt yazıda “Ailem de bana tezahürat ediyordu” ibaresini görünce donup kaldım. Bu nasıl bir Türkçe, yayına vermeden önce kimse bu bantta neler var diye bakmadı mı?
Üşenmedim önce Türkçe sonra İngilizce sonra Fransızca sözlükte karşılık aradım, tezahürat ediyordu diye bir laf yok.
Piyasaya bu kadar iddialı giren bir kanalda olmaması gereken bir hata bu.
Takıldığım bir diğer nokta Pastacılar Kralı eğlenceli bir seri, zaman zaman çocukların da seyrettiği bir iş olduğunu biliyorum.
Böyle bir seride hem de gündüz kuşağında şiddet ögesi ön planda olan işlerin tanıtımını girmek bana doğru gelmedi.
Dost acı söyler düşüncesiyle yazayım dedim...
Büyük Sürgün Kafkasya...
TRT’nin 4 bölümlük yayını Büyük Sürgün KafkasyaSalı akşamı yayınlandı. Reytingi özellikle de AB sonucu hiç de fena değil.
Bununla beraber takıldığım bir noktanın altını çizme ihtiyacı duyuyorum.
Dizilerden, üstelik yarısı tarihe uyan ama diğer yarısı da hayal olan ve çoğunlukla harem dedikodusundan geçmişi izlemekte bir sorun görmedi seyirci.
Ancak yakın tarihin en büyük acılarından biri harem dedikodusu içermediği için aynı ilgiyi görmedi.
Aklıma 80’ler geldi, Bulgaristan zulmunü anlatan dizi TRT tek kanal olduğu için değil acılar ortak paydamız olduğu için seyredilirdi.
Görünen o ki, seyirci o duyarlılığını kaybetmiş biraz.
Bugün Suriyeli mültecileri konuşuyoruz ya, Stalin, o dönem insanları çok daha beter acılara sürmüş vatansız bırakmıştı.
Artık harem dedikodusu dışında tarih ilgimizi çekmiyor mu yoksa?
Bu neyin öfkesi arkadaş?
Tuzla ve Fenerbahçe belki de tarihlerinde ilk kez bir resmi maç oynadılar dün.
Sahaya stadyum dışından taşlar atıldı. Biri şans eseri Kadleç’i hastanelik etmedi ama ikincisi Tuzlasporlu Haluk’u yere yıktı.
İki takım arasında düşmanlık ya da kin oluşturacak bir durum yok.
Taş dışardan atıldığı için, atanın birisini ya da bir takımı hedef alması da mümkün değil. Peki bu neyin öfkesi?
Korkarım çok uzun yıllar televizyonlarda boy gösteren zehirli futbol yayınları yarattı bu iklimi. Yazık hem de çok yazık...