Tiroid hormunu eksikliği kadar fazlalığı da önemli bir sağlık sorunu. Tedavi için düşünülen güvensiz koşullarda yetiştirilen suyosunu ürünleri ise toksik ağır metaller ve mikrobiyolojik riskler taşıyor.
Tiroid bezinin yeterli seviyede tiroid hormonu [tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3)] üretememesi neticesi meydana gelen endokrin hastalığı hipotiroidizm olarak adlandırılır. Günlük beslenme ile yeterli seviyede iyot alınamaması başlıca etken olarak bilinmektedir. Ancak yeterli seviyede iyot alınması durumunda da bağışıklık sistemi sorunu olarak hipotiroidizm gelişebilmektedir (Haşimoto hastalığı). Ayrıca tiroid bezi anomalileri, bazı ilaçlar, radyasyon, hipotalamus hasarı, aşırı stres gibi olumsuz etkenlere bağlı olarak da hipotiroidizm gelişebilmektedir. Tiroid bezi vücudumuzda metabolizmayı düzenlediğinden, düşük tiroid hormonu seviyeleri metabolizmanın yavaşlaması ve iştahtan vücut ısısına kadar birçok önemli işlevi etkilemektedir.
VİŞNE, DOMATES YARARLI
Hipotiroidizm tedavisinde, hekim kontrolü haricinde, bilinçsiz şekilde bitkisel tedavi önerilerinden yararlanmaya çalışmak riskli olabilir. Ancak bazı besinler ve besin desteklerinin tedaviye yardımcı olabileceği bildirilmektedir. Bu amaçla antioksidanlar bakımından zengin besinlerin yararlı olduğu bilinmektedir; yaban mersini, vişne, domates gibi meyve ve sebzeler ya da resveratrol gibi doğal antioksidanlar şikâyetlerin hafifletilmesinde yararlı olabilmektedir. Antioksidanların bu konudaki etkinliği deney hayvanları üzerinde yürütülen bir çalışma ile de destekleniyor. Erkek sıçanlarda deneysel olarak kimyasal ajan ile oluşturulan hipotirodizm üzerinde C vitamini, E vitamini ve zerdeçal özütü gibi antioksidanların etkileri incelenmiş. Sonuçlar tiroid bezi ağırlığı, tiroksin (T4), triiyodotironin (T3) ve kolesterol seviyelerindeki değişim izlenerek değerlendirilmiş. Hipotiroidi oluşturulmak üzere uygulanan ajan izlenen parametrelerde belirgin (tiroid bezi ağırlığını artırdığı, serum T3 ve T4 seviyelerini kuvvetle düşürdüğü ve total kolesterolü yükselttiği) değişime yol açtığı gözlemlenmiş. Buna karşılık, her üç antioksidanda da bu değişimleri belirgin bir şekilde önleyebilmiş. Tiroid bezi ağırlığında yüzde 38-55 azalma sağlarken, T3 (yüzde 7-35) ve T4 (yüzde 2-6) hormon seviyelerinde azalmayı önemli ölçüde önleyebildiği, hipotiroidizm vakalarında sıklıkla gözlenen hiperkolesteroleminin (kolesterol seviyesinde artış) ise yüzde 19-52 civarında azaltılabildiği bildiriliyor. Dolayısıyla antioksidanların tiroid bezi üzerinde doğrudan bir koruyucu etkisinden söz edilebileceği ifade ediliyor. Bir diğer çalışmada zerdeçal ile aynı bitki ailesinden olan zencefilin de deneysel hipotiroidizm oluşturulan hayvanlarda kolesterol (total kolesterol ve LDL-kolesterol) seviyelerini düşürdüğü gözlemlenmiş. Diğer öneriler arasında tam tahıl gibi besinler ve B vitamini, omega-3 ve demir destekleri yer alıyor.
Deney hayvanları (erkek sıçan) üzerinde yürütülen bir başka çalışmada mango, kavun ve karpuz meyvelerinin kabukları kullanılmış. Meyve kabukları ile hazırlanan özüt deney hayvanlarına 10 gün süresince verildikten sonra tiroid hormonları (T3 ve T4) seviyelerinin belirgin bir şekilde yükseldiği ve paralel olarak doku lipit peroksidasyonunun düştüğü görülmüş. Diğer taraftan, çalışmada bu meyve kabuklarının farklı (ikili, üçlü) karışımları uygulandığında etkinin kaybolduğu bildiriliyor.
NELERDEN KAÇINMALI?
Hipotiroidizm hastalarında iyodun kullanımını engellemesi nedeniyle guvatrojen sebzelerin tüketilmesinden kaçınılmalıdır. Bu nedenle lahanagiller bitkileri (lahana, brokoli, karnabahar, brüksel lahanası, kırmızı lahana, karalahana, turplar, vd.) veya soya fasulyesi tüketilmesi önerilmemektedir. Bazı kaynaklarda bu sebzelerin pişirilmesi ile glukosinolatların bozulduğu ve olumsuz etkisinin kalmayacağı şeklindeki ifadeler gerçekçi değildir. Bazı glukosinolatlar 100 derece sıcaklıkta 2 saat kaynatıldığında bile dayanabilmektedir.
Deniz ya da tatlı suyosunları (Fucusvesiculosus, chlorella, spirulina), iyot bakımından zengin olduğundan hipotiroidizm tedavisi için bazı kişiler tarafından önerilebilmektedir. Ancak bu ürünlerin hekim kontrolü dışında bilinçsiz olarak kullanılması da risklidir. Tiroid hormunu eksikliği kadar fazlalığı da (hipertiroidizm) önemli bir sağlık sorunudur. Diğer taraftan, güvensiz koşullarda yetiştirilen suyosunu ürünleri toksik ağır metaller ve mikrobiyolojik riskler taşıyabilmektedir.
Yapılan yeni bir çalışmada Rhodiola (Rhodiolarosea) bitkisinin hipotiroidizm vakalarında şikayetlerin hafifletilmesinde yararlı olabileceği bildirilmektedir. Rhodiola bitkisi son yıllarda sinir sistemini uyaran, depresyonu azaltan, çalışma performansını artıran ve yorgunluğu giderici etkileri ile dikkatleri çekmektedir. Rhodiola’nın bu etkileri hipotiroid hastalarında görülen başlıca şikayetler arasında yer aldığından hastaların yaşamını kolaylaştırması bakımından yararlı olabileceği düşünülebilir.
Sonuç olarak, hipotiroidizm hastalarında şikayetlerin hafifletilmesinde beslenme şeklinin kontrolünün önemli olduğu, günlük diyette antioksidanlar, zerdeçal ve zencefil gibi baharatlara yer verilmesinin yararlı olabileceği görülüyor.