-Montrö-
Suriye’ye giden TIR’ları anlaşılması güç bir adanmışlıkla durdurmaya çalışan savcı-jandarma vs. takımı ile onlara ne pahasına olursa olsun operasyon yapmaları emrini verenler ortaya çıkan son görüntülerden sonra biraz ürperme ve utanç hissetmiyorlarsa onlar için insanlık ölmüş demektir. Tarih bir grubu bundan daha utanç verici bir halde yakalayamazdı.
Ortada soykırım boyutuna varan bir katliam zinciri var. Ve siz İsrail’den ABD’ye kadar bütün Türkiye düşmanlarını sevindirebilmek için Başbakan’a kural tanımaz bir fedakarlıkla dava açma yolunda olup biteni umursamıyorsunuz. Rusya, İran ya da İsrail’den bir savcının aklına getirip cesaret edemediği şeyi Türkiye’de yapmayı deniyorsunuz.
Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Çok geçmez, aramızdan bazılarının nasıl olup da Esad’ın moralini yükseltecek böylesine utanılası bir işe giriştiklerini anlarız. Çok geçmez... Çünkü, tarihin de Türkiye’nin de temposu hiç olmadığı kadar hızlı seyrediyor. İnsanların merak etmek için bile ayıracakları fazla vakit yok. Kim ne yapmak istiyor, niye istiyor; kim paralel kim sabit bunu anlamak için herkes sabırsızlıkla bekliyor.
2014 yılında bu ülkede Suriyeli muhaliflere giden yardım TIR’larını durdurarak, aratarak, kayda geçirterek kim, neden Türkiye Başbakanı’nın başına bir bela açmak istiyor; insanlar bunu bir an önce öğrenmeyi arzularlar.
İsviçre’nin Montrö şehrindeyiz. Hem büyük beklentilerin hem de umutsuz bakışların odağında olan Cenevre-2 sürecinin bir anlamda hazırlık turlarını izliyoruz. Asıl toplantılar; yani müzakere yarından sonra başlayacak.
Başı dik bir ülkenin vatandaşı olmak
Bugün Cenevre ve Montrö’de bulunan ülkeler ve taraflar içinde en çok Suriyeli muhaliflerin Suriye Ulusal Koalisyonu’nu oluşturan yani sahada ölümüne mücadele veren gruplarsa onlardan sonra Türkiye gelir. Ankara, Suriye halkının yerden göğe kadar haklı davasına destek verirken belki büyük riskler aldı; hatta sadece dışarıdan değil içeriden de ihanet derecesinde saldırılara uğradı ama tarih önünde bu ülke insanlarını başını dik tutturdu. Erdoğan, Davutoğlu ve bütün hükümet kolay yolu seçebilir ve özellikle ABD ve İslam dünyasının başını kuma gömdüğü ortamda daha az riskle kendini kaybettirebilirdi. Böyle bir durumda dünya; son katliam görüntülerinin birkaç kat daha fazlasını görür ve Türkiye’ye de sadece utanç kalırdı.
O görüntüler, fotoğraflar ve sistematik işkence tutanaklarından sonra insan, Türkiye hükümeti iç ve dış kamuoyunu daha fazla uyarmalıydı diye düşünüyor. Sınırımızdaki dram tahminlerimizin ötesinde büyük ve yürek parçalayıcı...
Dolayısıyla Cenevre-2 eğer bir fonksiyon yüklenmek istenirse tarihi önemde değerli bir toplantı ama eğer eskisi gibi laf kalabalığıyla geçiştirilecekse insanlık ailesi adına yeni bir utanç sayfasından ibaret kalmaya namzet. Herkes biliyor ki bir fonksiyon aranıyorsa bunun için sadece Türkiye ve biraz da Katar yetmiyor. ABD’nin; Suriye konusunda benzersiz bir hayalkırıklığının adı olan Obama yönetiminin kolları sıvaması gerekiyor. Bugüne kadar Rusya’ya teslim ettiği alana geri dönmesi ve bir ölüm makinesine dönüşen Esad’ı hiç olmazsa yavaşlatması için vakit kaybetmemesi de gerekiyor.
Birbirine eşit iki taraf var, üçüncü de yok
Cenevre-2 süreci her şeye rağmen bir aşama bunu da söyleyelim. Neden?
Çünkü artık sadece birbirine eşit iki taraf var. Esad yönetimi ve muhalifler ve üçüncü taraf da yok. Belki geç olacak, ölümlü ve kanlı olacak ama Suriye’nin kaderini artık bu iki gücün kararı belirleyecek. Esad veya destekçileri tek başlarına değil. En önemlisi de Suriye muhalefeti bu toplantıya parça parça bütün gruplar ayrı getirilmek istenmesine rağmen tek bir çatı altında gelmeyi başararak büyük bir riski bertaraf etti.
Meşruiyetini ve Suriye’yi temsil kabiliyetini kabul ettirdi.
El Kaide türevi, IŞİD gibi unsurlar da diplomatik sürecin dışında. Esad yönetiminin legal Suriye muhalefetini köşeye sıkıştırmak için El Kaide’nin önünü açma politikası da bu gerçeği değiştirmeye yetmiyor. Esad’ın Halep gibi şehirleri havadan bombalayıp Özgür Suriye Ordusu’nu uzaklaştırdığı şehirlere IŞİD’in girmesi ve orada güven içinde alması bu politikanın açık bir tezahürü... Aynı El Kaide’nin kolu olan IŞİD, Esad’ın yaptığı katliamın resimlerini yayınlayan Anadolu Ajansı’nın bürosunu basıyor. Esad değil, El Kaide basıyor, buraya dikkat!
Garip paralellikler...
Nitekim, El Kaide’yle bir aydır bizzat Özgür Suriye Ordusu savaşıyor, Esad rejimi değil.
PYD isterse Cenevre-2’ye katılabilir!
Cenevre sürecinde bir önemli tartışma konusu da Türkiye’yi Kürtler üzerinden ilgilendiren PYD’nin temsil meselesi. Türkiye, baştan beri PYD’nin ve Salih Müslim’in süreçte rol almasını istedi ve hatta bu amaçla Müslim Türkiye’ye davet edildi. Ancak, Türkiye süreçte imkan tanıdıkça PYD, Esad’a yaklaştı. Hatta PYD, geçtiğimiz yaz ABD’nin kimyasal silah kullanmasına rağmen Suriye’ye askeri harekat yapmayacağı anlaşılınca iyiden iyiye Şam’a paralel hale geldi.
Bu şartlar altında PYD’nin Cenevre-2’de muhalif koalisyon çatısı altında temsil edilmesi imkansızlaştı. İçeride, BDP’liler kızıyor ama Türkiye istese bile bunu sağlayamazdı. O kadar ki Montrö’de görüşmelere hazırlanan Suriye muhalefeti şunu söylüyor:
“PYD Cenevre-2 sürecine tabii ki katılabilir ama Esad’ın masasında... Çünkü, onunla birlikte hareket ediyor.”