Birkaç yıl önceydi. Dişçide sıranın bana gelmesini bekliyordum. Alt çenemden kafatasıma doğru ok gibi saplanan ağrı yüzünden beynim zonkluyordu. Bir ara önümdeki sehpanın üstünde duran dergiye takıldı gözüm. Kapağındaki kocaman yazı kışkırtıcıydı. "Ünlü Ateistler". Bir ihtimal ağrıyı unutturur diye dergiyi alarak bu "ünlü ateistlerin" dediklerini okumaya başladım. Neden ateist olduklarını anlatıyorlardı. Tahmin edeceğiniz gibi, hepsi de birer filozof edasıyla çileli süreçlerden geçtiklerini, yıllar yılı bilimsel araştırmalar yaptıklarını, çünkü inandıkları dinin sorunlarına çözüm üretemediğini, sonunda tanrının olmadığına karar verip dini terk edince de birdenbire aydınlandıklarını...sorunlarının da hemencecik çözüldüğünü...falan anlatıyorlardı. "İnsanlar aya çıktılar, orada tanrı falan görmediler" gibi akla ziyan bir cevaplar vereni bile vardı. İçlerinde şiirlerini severek okuduğum, çektiği beyin sızısı simasına yansımış, sigaradan sararmış pos bıyıklarıyla Can Yücel farklı bir tutum sergiliyordu. O, öyle bilimdi, dinlerin yetersizliğiydi, felsefeydi, aydınlanmaydı...gibi şeyler söyleyip bilimsellik taslamıyordu. "Ben Cumhuriyetin Maarif vekillerinden Hasan Ali Yücel'in oğluyum. Ateist olmaktan başka bir şansım mı vardı?" gibi kısa bir cevap vermişti. Fakat bu sözleri okurken, en az benim diş ağrım kadar, beyninin acı çektiğini satırlardan hissedebiliyordum. Samimiydi bir kere. Düşünün, inkılaplar zamanı. Dinin ve dindarların üzerinde korkunç baskılar uygulanıyor. Dindarların nefes almasına bile izin verilmiyor. O sürecin Maarif vekilinin oğlunun dindar bir Müslüman olma şansı olur muydu? Hakikaten acımıştım, onca ünlü ateistin içinde doğruyu söyleyen bu tek samimi adama.
Hüseyin Hatemi "Ateizm akıl hastalığıdır. Ateist olduklarını söyleyenler bu dünyada ıslah olmazlarsa, cehennem tımarhanesinde tedavi edilirler" diyor. Bu samimi şairin tedavi sürecinin suhuletle tamamlanmasını temenni ettiğimi hatırlıyorum.
Son yıllarda birdenbire aydınlanmış "din eleştiricileri" türedi. Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Akademik labirentlerde nasılsa kulaklarına "yapıbozum" gibi afili bir laf ilişmiş. Kur'an, Hadis, Sünnet, gelenek, şeriat, fıkıh, peygamber, Allah (aslında onlar "Tanrı" diyorlar, daha felsefi oluyor galiba. Bazen daha üstenci olsun diye "Taarı" gibi harfleri ağzının tavanına değdirerek söyleyeni bile var)...ne bulurlarsa bir "sevr-i bais-i zilzal" misali süsüp duruyorlar. Bir kere hiçbiri samimi değil. Öyle araştırdım, inceledim, yalayıp yuttum demelerine de bakmayın. Kalabalık unvanların arkasına saklanmış zır cahiller. Son derece de kurnazlar. İnsanlar samimiyetsizliklerini, cahilliklerini fark etmesin diye, her toplumda, her dininin ümmetinde rastlanabilecek hurafe örneklerini, hurafeci tipleri ve yapıp ettiklerini dinin kendisiymiş gibi abartarak insanların gözlerine sokuyorlar. İnsan aklını bu tür hurafelerden, ayrık otlarından ayıklamak istedikleri pozlarına bürünüyorlar. İşin ilginç yanı, çoğu da dini tedris yapan mekteplerde yetişmiş. Oralarda dokunulmazlık zırhı gibi unvanlar almışlar, hatta toplumsal hayatta müftülük, din dersi öğretmenliği, imamlık gibi dini görevler ifa etmişler. Yani inandırıcılık katsayıları çok yüksek. "Adam koca müftü, yalan mı söyleyecek?" diye inanacak çok insan çıkar. İmaj, her bakımdan mükemmel bir çalışmanın eseri gibi duruyor anlayacağınız. Mesela Her biri "İslam'ın Luther'i" olmak için çabalıyormuş gibi bir intiba uyandıran "Kur'an İslam'ı", "Dini yeniden düşünmek", "Zihniyeti değiştirmek" tarzı ifadeler kullanıyorlar. Birilerinin bu tür hevesleri olabilir. Hatta içlerinde samimi kimseler de vardır, ateistler arasında olduğu gibi. Ama bir organize işle karşı karşıya olduğumuzu gösteren emareler de yok değil. Bir kere niçin bu insanlar, büyük ölçüde ilahiyatlardan çıkıyor? Hatta niçin görevleri devam ederken inanmış hocalar gibi ders veren bazıları emekli olduktan sonra dinin hırpalanmadık tarafını bırakmıyorlar? Hayatlarının önemli bir kısmında, dindar, din adamı, alim, müftü, din dersi öğretmeni, imam olarak toplumun güvenini, saygısını kazanan bu bir kısım insanların emekli olduktan sonra dini eleştirmeleri, deist, agnostik olduklarını söylemeleri size de organize bir hareketle karşı karşıya olduğumuz gibi gelmiyor mu?
"Gün başlarken müminlere indirilmiş olana iman edip günün sonunda inkar edin. Belki onlar da dönerler" (Al-i İmran, 72) ayeti, bu "tımarhane namzeti" bir kısım zevatı mı kast ediyor?