İstanbul'dan çok erken gelen gol müjdesi; G.Saray'ın anında el freni çekmesine yol açtı. F.Bahçe'nin 1-0 geriye düşmesi; heyecanlı olacak diye beklediğimiz G.Antep maçını, neredeyse çekilmez çile haline getirdi.
G.Saray resmen duruyor, hatta uyuyordu... G.Antep'te ise, bu durumdan yararlanacak Sernas'tan başka isim yok gibiydi... Adam tek başına G.Saray'ın sol kanadını felç etti... Muslera; adamın bu denli rahat bırakılmasına durmadan öfke kusuyordu ama, uyarılarını kimse aldırmıyordu. Sernas, hızlı tren gibi durmadan gidip-geldi. Geçiş üstünlüğü vardı.
Galatasaray ilk devrede gol yemediyse, Muslera'nın çok kritik birkaç kurtarışı sayesinde oldu. Öbürleri elini öpse yeridir.
Semih'in de can alıcı noktalardaki bazı müdahalesi, devre arasına kazasız-belasız girilmesinde katkı nedeniydi.
***
Bunları yazıyorum diye, sakın G.Antep'in ahım-şahım bir şey oynadığını zannetmeyin... Sahada nakip olmadığı için, kendi başlarına at oynattılar. Daha tempolu oynasalardı, G.Saray o haliyle duman olurdu.
Bana göre; F.Bahçe'nin 1-0 geriye düşmüş olması, sarı-kırmızılıları rahatlatmalıydı. Stresten arınmış bir futbol, istediklerini daha kolay yaptırırdı... Onlar; maçı keçi boynuzu tadında bırakmayı tercih etti. Bir avuç dolusu boynuz gibi bir maddeyi yiyip, sonunda bir gramlık tad almak; kime zevk verir ki?
Daha da kötüsü, o kıdımlık lezzeti bile alamadık.
***
Ne zaman ki F.Bahçe İstanbul'da gol attı, G.Antep'te şimşekler çaktı... Birkaç dakika sonrasında öne geçtiler. Yani G.Saray'ı Fatih Terim değil, sanki İstanbul'dan Aykut Kocaman yönetiyordu.
Neyse, Sertab Erener'in son şarkısında söylediği gibi "Öyle de güzel... Böyle de güzel..." Yeter ki şampiyon ol!
Oldu mu, olmadı mı?
Bence oldu!
Ama aradaki puan farkını; sahada ayaklarınla değil, beynindeki tilkilerle korumaya çalıştığında; ağzındaki peyniri düşüren karga misali, Lafonten masalına dönersin. Bunu hesaba kat!
Tilkilerinle değil, bilgeliğinle oyna!