İmralı’ya gidecek BDP heyetinin belli olması, sürecin yeniden hız kazanacağına dair olumlu bir hava oluşturdu. BDP’nin eşbaşkanlar konusundaki ısrarı, isim konusunun lüzumsuz şekilde uzamasına sebep olmuştu. Nihayetinde Öcalan’ın bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ortaya koymasıyla BDP de ısrarından vazgeçmiş oldu.
Hükümetin sürecin selameti için bir kısım hassasiyetleri gözetmesi son derece doğaldır. AK Parti iktidarı, başından bu yana bazı duyarlılıklara vurgu yapmıştır ancak hiçbir zaman bir isim dayatmasına gitmemiştir. Hükümet, BDP’ye isim dayatmasına gitmek veya gidecek isimleri belirlemeye çalışmak gibi bir tavır içine girmemiştir.
Bazı medya kuruluşlarında sürecin arka planında bir tıkanma yaşandığı ve Öcalan’la yürüyen görüşmelerde bir kilitlenme olduğuna dair yorumlar yer alıyor. Bunların tamamı hayal ürünü değerlendirmelerdir.
Aslında bu izlenime biraz da Selahattin Demirtaş’ın bazı açıklamaları sebep oldu. Demirtaş, Öcalan’la görüşmelerde mesafe alınamadığı için sürecin tıkandığına dair beyanlarda bulundu. Oysa geçen zaman zarfında BDP heyetinden sonra Öcalan’la görüşen ve böyle bir kanaati BDP’ye aktaracak kimse olmamıştı. Demirtaş’ın tamamen spekülatif olan bu değerlendirmesi, isim tıkanıklığı görüntüsünü izale etme gayretinden başka bir şey değildi.Nitekim Cumartesi adaya gidecek heyet de sürecin ne durumda olduğunu gayet iyi anlayacaktır.
Ortada BDP’nin taşıyıcı rolü açısından bir gecikme olabilir, ancak sürecin işlemesi noktasında bir tıkanma veya kriz bulunmamaktadır.
***
Partilerin Salı günkü grup konuşmalarının süreci sıkıntıya düşürmeyecek bir muhtevada seyretmesi de olumlu bir durum olarak algılanabilir.
MHP’nin kaba ve hakaretamiz söylemleri, toplumda oluşan olumlu havayı ve büyük umudu kırabilmiş değil. Toplumdaki çözüm beklentisi o kadar güçlü ki, Bahçeli’nin içerikten ve gerçeklikten uzak zehir zemberek açıklamaları bunu zayıflatamıyor. İmralı görüşmeleriyle başlayan çözüm sürecine olumsuz bakan seçmen kitlesine oynayan Bahçeli, ortaya koyduğu söylemlerle bu kitleyi bile etkileyemiyor.
MHP yönetimi adeta bu büyük sorunu çözen bir Başbakan’ın siyaseten bir daha tutulamayacağı korkusuna kapılmakta ve ne olursa olsun sürecin başarıya ulaşmamasına uğraşmaktadır. Bu tür küçük siyasi hesapların, Türkiye’nin menfaatine olmadığı çok açıktır.
***
MHP’nin bir genel başkan yardımcısı, Başbakan Erdoğan’ın, BDP’lilerin Karadeniz turundaki olaylarla ilgili ‘beğenmesen de saygı duyacaksın’ sözleri için vahim bir değerlendirme yapmış. BDP’lileri ‘mazbatalı teröristler’ diye niteleyen MHP sözcüsü, Başbakan’ın halkın gösterdiği tepkinin ardındaki sosyo-psikolojik sebepleri görmezden geldiğini söylüyor, yaşanan vandalizmi normal bir durum olarak lanse ediyor. Bir siyasetçinin, başka bir siyasetçiye yönelik linç kampanyasını sıradan ve meşru bir eylem gibi değerlendirmesi demokrasiye inanmamak, hukuksuzluğu teşvik ve tahrik etmek anlamına gelir. Bahçeli sokaklara yönelik sağduyu çağrısı yaparken yardımcılarının bunu teşvik etmesi büyük bir çelişkidir.
BDP’lileri sevmemek ve eleştirmek başkadır, onların varlığına tahammül edememek ve yaşamına kastetmek başkadır. Bu anlayış bir arada yaşama kültürünü zehirleyen ve sosyal yapıyı ayrıştıran bir olumsuzluk içerir. Bir siyasi harekete karşı kaba kuvvet ve şiddet uygulamak, düşünce bazında bir acziyet ve yetersizlik anlamına gelir.
AK Parti düşüncesine ve siyasi anlayışına güvenerek büyük bir siyasi mücadele vermektedir. Terörün devre dışı bırakılması, silahın ve örgüt baskısının kırılması sonrasında oluşacak siyasi rekabet ortamında BDP’nin bugünkü gücünü bile koruyamaması, kuvvetle muhtemeldir.
Terörün sonlanması, birçok alanda Türkiye’nin önünü açacak bir normalleşme üretecektir.