Öyle zamanlar vardır ki... süreci okumak için çağlar içinde gezinmek zorunda kalırsınız.
Ben içinde bulunduğumuz zamanın tam da böyle bir dünyayı işaret ettiğini düşünüyorum.
Söz gelimi, uzun zamandır "dünya bir sistem krizi içinde ve bu krizi çözümlemek için yapısal mantığa ihtiyacımız var" sözünden mülhem cümleler kurup duruyorum.
Belki sabırları zorluyordur... ama, eski güç dengelerine göre yapılan hiçbir analiz, sadra şifa bir sonuç vermeyecek.
İkinci postulat ise, "Amerikan imparatorluğunun bir düşüş süreci yaşadığı ve çıkış yolu olarak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bizzat kendisinin tesis ettiği ve serbest piyasaya dayalı düzene cepheden savaş açtığı" yönünde.
Bu tarihsel süreç ortaya konulmazsa, Trump'ın "ekonomik savaş" stratejisi anlaşılamaz.
Tarih dedik ya... ticareti merkeze alıp bir perspektif cümlesi kuralım sabrınıza sığınarak.
Ticaret, malum, tarih boyunca sadece mal ve hizmetlerin değişimiyle sınırlı kalmadı, aynı zamanda devletlerin stratejik çıkarlarını savunmak ve güçlerini pekiştirmek için kullandıkları önemli bir araç oldu.
Ancak 21. yüzyılda, ticaret deyim yerindeyse konvansiyonel bir araca dönmüş durumda. Amerika'nın son yıllarda uyguladığı ticaret politikaları tam da buraya tekabül ediyor.
Donald Trump'ın önceki başkanlık dönemi, Amerika'nın küresel ticaret stratejisini ciddi şekilde dönüştüren bir dönem oldu. Ticaretin sadece ekonomik faydalar sağlamakla kalmadığını, aynı zamanda ulusal güvenlik ve stratejik güç elde etme amacı taşıdığını savunan Trump, ticaret savaşları başlatarak, küresel ticaret düzeninin temel yapı taşlarını sarsmayı hedefledi. Bu yaklaşım, ekonominin ve güvenliğin iç içe geçtiği, ülkelerin ticaret politikalarını daha fazla korumacılıkla şekillendirdiği bir dönemi işaret ediyor.
Buraya gelmişken bir isimden bahsedeyim... Peter Navarro, Trump'ın ekonomi politiğini şekillendiren danışmanlardan biri. O da serbest piyasa amentüsünün amansız savunucularından biriymiş bir zamanlar. Ta ki kendi deyimiyle "serbest piyasanın Amerika'nın ekonomisinin aşırı derecede dışa bağımlı hale getirdiğini ve bunun ulusal güvenlik için ciddi bir tehdit oluşturduğunu" fark edene kadar. Bu doğrultuda Trump için bir de rapor hazırlar Navarro...
O raporda, "Amerika'nın kritik ürünler için dış tedarikçilere olan bağımlılığını azaltması gerektiğini savunarak, bu bağımlılığın ekonomiyle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda stratejik riskler taşıdığını" dile getirir.
Önerdiği, sanayi politikaları ve ticaret kontrollerine dayalı yeni ekonomik model, serbest ticaretin faydalarına olan güvenin sorgulanmasına yol açmıştır. Bu model, sadece ekonomik kalkınmayı değil, aynı zamanda ulusal güvenliği de pekiştirmeyi amaçlayan bir yaklaşımı benimsemektedir.
Ticaret savaşlarının temelinde işte bu mantık var.
Yani komşunu zayıflatarak yükselmek.
Trump, evet, ticareti bir savaş aparatına dönüştürerek yeni kolonyalizmini inşa etmek istiyor.
Ama, ileriden beri söyleyegeldiğim başka bir şey daha var... İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan o Amerikan özgüveni bugün yerle bir olmuş durumda. Trump, her ne kadar kibirli bir şekilde dünyaya tehditlerini savursa da işte, Çin merkezli yapay zeka aracı DeepSeek bir hamlede Amerikan teknoloji şirketlerine 1.5 trilyon dolar kaybettirdi.
Demem o ki... savaş başladı ve bu savaşı atlatabilmek için şu sözde serbest piyasa söylemleriyle edindiğimiz ezberleri sorgulayıp, yeni kavramları konuşmak zorundayız. İlk olarak da şu "borç ekonomisi" meselesini, ciddi ciddi masaya yatıralım.
Ne dersiniz?