Siz bugün bu yazıyı okuduğunuzda Türk Hava Yolları yönetiminin 24. Dönem Toplu İş Sözleşmesini imzalamak için Hava-İş Sendikası’na verdiği ek süre de dolmuş olacak.
Tabiri caizse bugün dananın kuyruğu kopmuş olacak da, nasıl kopacağını 14 Mayıs’ı 15’e bağlayan geceden tahmin ediyordum.
Çünkü ortada çalışanlar arasında bir grev havası, beklentisi yoktu. Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Aycin’in büyük bir umutla başını yastığa koyduğu, sabahı iple çektiği saatlerde, bırakın 16 bin THY çalışanını, Hava-İş Sendikası’nın 14 bin üyesinden dahi ‘greve’ katılımın olmayacağı belliydi.
Oysa Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Aycin’in 10 gündür ‘geri adım atmayacağız, taleplerimiz şunlar vs.’ türünden asıp kesen, esip gürleyen açıklamalarına baktığınızda... Sanırsınız, en azından sendika üyelerinin yarısının desteğini arkasına almış! Ya da, ya da sanırsınız geçen yıl ‘işten çıkarılmasına’ sebep olduğu 305 kişi ‘sendikalarına güvenerek!’ almışlar ellerine flamalarını ve grev alanına gelmişler!
***
Uçuşlar iptal olacaktı, iptal olmazsa rötarlar olacaktı, yolcular panikleyecekti, havaalanı çalışamaz hale gelecekti ve ‘havada grev kokusu’ anonsları gerçek olacak, medyada şöyle en afilisinden ‘Havada grev var!’ manşetleri atılacaktı. Gerilim büyüyecekti!
15-21 Mayıs tarihleri arasında tam 4 kez havayoluyla yolculuk yaptım ancak ne Aycin’in söylediği ‘aksayan seferler’e denk geldim, ne de iptal olduğunu iddia ettiği 218 uçuşa!
Hava-İş Sendikası’nın başlatıp da üyelerinin dahi ilgi göstermediği bu grevin bize gösterdiği önemli bir husus var. O da Türkiye’de sendikacılığın hali pür melalidir. Maalesef Türkiye’deki sendika gerçeği bu. Maalesef hiçbir zaman Türkiye’de gerçek manada sendikacılık yapılamadı, sendikalar sendika ruhundan uzak ve göstermelik örgütlenmeler olarak kaldı.
Türkiye’de sendikacılığın bir türlü gelişememesinin en önemli nedeni sendikaların batıda olduğu gibi ‘emekçilerin toplumsal, temel hak ve özgürlüklerinin mücadelesini’ yürütmeyi kendilerine temel hedef olarak almamaları. Sendikacılığı bir tür ‘Türk iş sendikacılık’la bir nevi ‘ağalık’ sistemine dönüştürmüş olmaları ve sendikaların kurumsallaşmasına engel olmalarıdır.
Batıda olduğu gibi Türkiye’de sendikalar ‘emekçilerin çıkarlarının savunusunu’ yapabilmek için belli düzeyde siyasetçilerle, siyasilerle ilişkide bulunabilirler. Doğaldır.
Ancak 1970’den bu yana Türkiye’de sendikacılık tarihine baktığınızda bizim sendikacılarımızın siyasilerle kurdukları ilişkilerin üyelerinin çıkarlarını korumak yerine kendi çıkarlarını korumaya dönüştüğünü görürsünüz. Mesela 28 Şubat sürecine sendikal çevrelerden verilen desteğin üyelerin çıkarlarını savunmakla nasıl bir ilintisi olduğu açıklanmaya muhtaçtır.
***
Maalesef Türkiye’de sendikacılığın geçmişi oldukça kirlidir, 28 Şubat sürecinde ‘beşli çete’ hadisesine ve sendikaların ‘kaç milyon işçi üyemiz var’ bizim diyerek hükümete karşı vesayetçi yapılarla nasıl kol kola girdiklerine bakınız.
Seçilmiş siyasal iktidarlar üzerinde vesayet oluşturmaya çalıştılar. Bu tavırları nedeniyle de hepimizin zihninde sendikalarla ilgili olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden oldular. Bilmiyorum kamuoyunda sendikalarla ilgili algıyı hiç araştırıyorlar mı, bunların nedenlerini analiz ediyorlar mı.
Elbette, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sendikaların eleştirilerin odağında olması normal bir durumdur. Ancak bu eleştirilerin sendikaların varlık nedeni ile ilgili olması çok manidardır.
Sendikacılar bu tavırlarıyla çağdaş demokrasilerin en temel sivil örgütlenmelerinden birisi olan sendikal özgürlükleri bir anlamda olumsuzluyorlar. Demokrasinin gelişimine zarar veriyorlar, bindikleri dalı kesiyorlar.
Sadece siyasilerin değil tüm toplumun nezdinde güvenirliklerini yitirdiği gibi gittikçe marjinalleşiyorlar.
Geçen yıl ‘emekçinin hakkını’ koruyacağı yere 305 kişinin işten çıkartılmasına sebep olan, ‘her mevsim grev’ hakkını kendinde görerek yaz sezonunda greve kalkışan ve üyelerinin dahi rağbet etmediği fiyaskoyla sonuçlanan ‘THY grevi’yle Hava-İş Sendikası yeniden ‘sendikacılığı’ tartışmaya açacak gibi.
Bütün bu olup bitenlere rağmen yine de gönlümden geçen, THY yönetiminin, geçen yıl Hava-İş Sendikası’nın paşa gönüllerini tatmin amaçlı başlattıkları ‘hukuksuz eylemine’ katıldıkları gerekçesiyle işlerini kaybeden 305 kişinin, belki bir kereye mahsus olmak üzere hukuksal zemin oluşturularak işlerine geri dönüşlerini sağlama kararı almalarıdır.
Velev ki THY yönetimi ‘Ama biz kendilerini uyardık’ dese dahi gönlümden geçen budur.