Geçtiğimiz hafta içinde Kulüpler Birliği ile TFF'nin ortaklaşa yaptığı yayın ihalesi toplantısından önümüzdeki sezon için "play-off" modeli uygulanabileceğinin bilgileri çıktı. Ayrıntılara dair henüz bir açıklama yapılmasa da, yayın ihalesinden kazanılacak parayı artırabilmek için yayıncıya havuç niyetine verilen "play-off" şimdiden Türk Futboluna hayırlı olsun diyebiliriz. Tabii ki Anadolu kulüplerini, yayın haklarının bugünkünün üstünde bir değerden satılacağı umudu heyecanlandırıyor. Kulüpler Birliği'nin kuruluş amacı tam olarak buydu: Yayın hakkı pastasının dağılımında Anadolu kulüpleri lehine kuvvetli bir yapı oluşturmak ve pazarlık masasında dört büyük kulüp karşısında güçlü durmak. Zamanla büyük kulüp başkanları, TFF'ye sopa gösterebilmek için birliğin başkanlığını yaptılar. O zamanlar yayından kulüplere yağmur gibi para yağınca birliğin kuruluş amacı da unutuldu. Tasarlanan "play-off" modeline en büyük katma değeri Fenerbahçe ve Galatasaray; sonra da Beşiktaş sağlayacak. Oynanacak "play-off" maçları ile derbi sayısı ve dolayısıyla yayıncı kuruluşun elde edeceği yayın geliri artacak. Ama yayından elde edilen gelirin kulüplerce paylaşımında bugünkü sistem uygulanacak. Yani Fenerbahçe, Galatasaray öncekine oranla daha fazla katma değer sağlayacak, ama bu katma değerden daha düşük oranda bir gelir elde edecek. Bu açıdan bakınca, Fenerbahçe, Galatasaray ve hatta Beşiktaş ile Trabzonspor'un kendilerine karşı yayın pastası dağılımında Anadolu kulüplerinin elini güçlendirme fikri ile kurulan Kulüpler Birliği'nde kalışının sebebini şahsen anlayamıyorum. Hele ki satır aralarında yayın haklarından kulüplerin elde ettiği gelirin bugünkünden farklı olacağını söyleyen Ali Koç'un hâlâ bu Birliğin başkanı olarak görevine devam edişine hiç anlam veremiyorum.
Önce Suudi Arabistan'da oynanacak süper kupa finali, şimdiyse yayın hakkı ihalesi konusundaki gelişmelere bakınca görünen o ki, TFF görünenin aksine lig gelirleri konusunda inisiyatifi kulüplerin elinden almış. Bu manzara, Fenerbahçe başta olmak üzere hakem hatalarından canı yanan kulüplerin TFF Başkanı ve yönetimini hedef alamamaları gerçeğine dair bir fikir verebiliyor. Artık kulüplerin, hakem hataları ile ilgili günlük bildiri yayınlama etkinliğinin taraftarların gazını almaktan başka bir şeye hizmet etmediği daha net anlaşılıyor. Ne diyelim, kulüplerin federasyonundan, federasyonun kulüplerine dönüşen bir futbol yapısını yaşamak da varmış nasipte.
NEREDE ESKİ BAŞKANLAR
Bu şekilde Şenes Erzik ile başlayan ve diğer federasyonlarda olmayan özerk yapı yerine, merkezden yönetilen bir futbol yapılanması ile süreç gelişimini tamamlamış oluyor. Artık federasyonun Kulüpler Birliğine değil, kulüplerin federasyona el açtığı günlerden geçiyoruz. Nerede İlhan Cavcav, Cemal Aydın, Celal Doğan, İsmail Uyanık gibi lider kulüp başkanları, nerede merkezi yönetime sesine çıkaramayan kulüp başkanları... Kısaca "Böyle başa böyle tarak" diyerek işin içinden çıkalım. Ha büyük kulüp başkanları da değişmedi değil. Nerede Aziz Yıldırım, Ali Şen, Faruk Süren, Serdar Bilgili, Mehmet Ali Yılmaz gibi tek sözü ile hakemlik bitiren, TFF Başkan ve yöneticilerini istifa ettiren başkanlar, nerede bugünkü başkanlar...
Lider olmak, bildiri üstüne bildiri yayınlamakla değil; masaya vurmak, hatta masayı devirmekle oluyor.
ARAT'IN ZOR SINAVI
Hafta sonu Beşiktaş'ta başkanlık koltuğu sahibini buldu. Hasan Arat büyük proje vaatleri ile Beşiktaş'ın 35. başkanı oldu. Beşiktaş Kulübü Genel Kurul Üyeleri matruşka sistemine son verdi. Biri diğerinin devamı olan başkanlar dönemi sona erdi. Beklenti her şeyin değişeceği, yepyeni bir Beşiktaş'ın olacağı yönünde. Umarım beklentiler gerçekleşir. 7-8 milyar mertebesine ulaşan borçlar halledilir ve Beşiktaş finansal özgürlüğüne bir an önce kavuşur. Hasan Arat zengin paralı başkan profilinde değil de, projelerin başkanı olduğundan zaten bu şekilde olmalı. Hasan Arat olağanüstü seçimle işbaşına geldiği için önünde 1.5 yıl var.
Rıza Hoca ile devam edileceği için bu sezonun özrü ve mazereti olabilir diye düşünülse de, derbi maçlarından özellikle ligin ikinci yarısında alınacak sonuçlar eldeki kredinin bir anda tükenmesine sebep olabilir. Devre arası çok çok önemli. Eldeki sorunlu kadronun aksayan parçalarının en düşük maliyetle değiştirilmesi ve rakiplerle başa baş mücadele edecek kadronun ivedilikle kurulması gerekiyor. Devre arasında Galatasaray ve Fenerbahçe'nin de eksik parçalar için sansasyonel transferler yapacağı bilgileri geliyor. Bu durumda Beşiktaş taraftarı da büyük beklentilere girecektir. Yeni yönetimin işi bu noktada çok zor. Hasan Arat seçim öncesinde Chelsea, Arsenal, PSG ilişkilerinden ve o kulüplerden gelecek yıldız oyuncular üzerinden yeni kadro yapılanmasının ipuçlarını vermişti. Bu vaatler seçim kazanmak için mi yapıldı, yoksa yeni yönetiminin vizyonu böyle mi, yaşayıp göreceğiz. 2018'de Fenerbahçe seçimleri ile benzer yönler çok. Fenerbahçe'de 2018'de verilen sözler 2023'te tutulmaya başlandı. Bakalım Beşiktaş ne yapacak? Örnek alınan Fenerbahçe gibi enkaz edebiyatı ile boşa harcanan, yüzlerce futbolcunun gelip geçtiği, ancak şampiyonluğun elde edilemediği bir dönem mi olacak? Yoksa kısa vadede çözüm üretilen ve hızla başarıya ulaşılan bir model mi benimsenecek? Bu devasa borçları göz önünde bulundurduğumuzda işin epey zor olduğunu görerek, büyük lokma yemenin taraftar üzerindeki olumsuz neticelerine Sayın Arat ve yönetiminin dikkatini çekmek isterim.