Bırakın Ümmet ya da Millet olmayı. Siz insan bile olamazsınız! Sosyal medyadan, kimi gazetelerde köşe tutmuşlara kadar uzanan onlarca sürüngen neredeyse üç buçuk aydır bir çetenin elinde tutsak kalmış insanların kurtulmalarına sevinmiyor, “ne verdiniz? Nelere karşılık onları kurtardınız?!” gibisinden sorular yağdırıyor dinleyene de dinlemeyene de!
“Sizleri önerdik ama almadılar!” bunlara verilecek en güzel cevaptır!
Şimdi çok daha iyi anlayabiliyor insan kaltabanların Hakan Fidan’a neden saldırdıklarını?
Şimdi çok daha iyi kavrayabiliyor insan neden polisin ve de MİT’in içinde yuvalanmış tayfayı üçer beşer kapıya koyan, istihbarat teşkilatını gerçekten Millieştiren bir ADAM niye böylesine hedefe oturtulur?
Şimdi çok daha iyi görebiliyor insan, CIA, MI6, BND gibi Türkiye’de olan biteni, olabileceği, olma ihtimali bulunanı herkesten önce öğrenen; olayları yönlendiren, sokağı karıştıran, perde arkasından iktidarlar devirten örgütlerin Fidan’ın adını duyunca, ülkedeki yandaş medyayı kullanarak iftira çamurlarını savurmaya başlamalarının nedenini.
BU gün MİT milli bir kuruluştur artık, isteseniz de istemeseniz de.
BU gün MİT, MAH kimliğinden sıyrılmış, Kuşcubaşı’nın, Süleyman Askeri Bey’in, Zenci Musa’nın Teşkilat-ı Mahsusa ruhuna kavuşmuştur.
Mekke Şerifinden nice şeyhi, kabile reisini İngiliz altınıyla baştan çıkarıp Osmanlı’ya karşı ayaklandırmayı başaran ünlü casus Lawrence’ın “bu Teşkilat-ı Mahsusa olmasaydı çok daha çabuk sonuca gidebilirdik. Az kalmıştı Hindistan’daki Müslümanları ayaklandırmalarına...saraydaki adamlarımız haber salmasaydı, Kuşçubaşı Hindistan’daki Müslümanlara Halife’nin Cihad fermanını iletecek, en büyük sömürgemiz ayaklanacak, ordudaki Hintli asker silah bırakacaktı! “ diye yazar anılarında.
Gelin görün ki, cumhuriyetle birlikte başta Kuşçubaşı ve nice kahraman sürülür bu topraklardan. Kimi Teşkilat-ı Mahsusa üyesi İstiklal Mahkemelerinde yargılanır, vatanı kurtarmak için harcadıkları onca çaba “vatana ihanet” olarak adlandırılır ve günün “gazeteleri” bu iddiaları çarşaf çarşaf, bire bin katarak yazar. Neden mi? Çünkü amaç geçmişle, inançla, kan ve göz yaşıyla her karış vatan toprağını savunmak için çaba harcayanları karalamaktır. GEÇMİŞ ve İNANÇ düşman ilan edilmiştir artık. Daha sonraları kurulan MAH hepten NATO’nun enrine girmiş, Türk subayı üniforması giymiş ancak yüreği NATO aşkıyla çarpan generaller iş başına getirilmiş ve “milli” kelimesi çöpe atılmış. Bu yeni sözde milli istihbarat örgütüne hizmt edenler öylesine satın alınmıştır ki, NATO Komutanlığı (SHAPE) 27 Mayıs darbesinden çok önce darbe sonrası kurulacak hükümetin başına Cemal Gürsel’in getirilip getirilmemesini tarışmaya başlamıştır! “Sonunda Gürsel’in iyi bir NATO subayı olduğu kanısına varıldı..” “My Years In SHAPE—Memoirs—John. C. Kelly)
MAH yasal olarak Başbakana bağlıdır ama 27 Mayıs’tan en son haberi olan da Başbakan Menderes’tir. Bu böyle devam eder gider. Demirel 12 Mart’ta da 12 Eylül’de de şaşkındır. Ama artık adı MİT olarak değiştirlmiş örgütün herşeyden haberi vardır.
Tayyip Bey bütün bunları çok iyi bilir; gerçek anlamda milli olan bir istihbarat örgütünün oluşturulması için kollarını sıvar ve sonunda Hakan Fidan’ı MİT’in başına oturtur. O saat saldırılar başlar. Sokağa dökülenler, galiz küfürlerle saldıranlar, dini kimlik altında devletin kurumlarını ele geçirmeye çalışanlar, kafası çalışmayan, uşaklığı efendliğe tercih edenler el ele verir ama bu kez başarılı olamaz. Çünkü istihbarat millidir ve de yasaların buyurduğu gibi Başbakana bağlıdır! Bunların ipliğini bir bir pazara çıkartır! Sonuç mu? Nasıl, niçin, nedeni kimseyi ilgilendirmeyen biçimde 49 canımızı IŞİD tenen terör örgütünün ininden çekip almak, bir örnek olabilir. Başka örnekler de vardır da, bunu bilmesi gerekenler bilir gerekmeyenlerse...yel değirmenlerine karşı saldırır da saldırır...söver de söver...ta ki kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırıp evlerinin yolunu tutana kadar!