Türkiye'de siyasetin en büyük handikapı bana kalırsa terör örgütlerinin vesayetidir. Abartılı bulunabilir ifadem ama kastım açık, sadece HDP'yi kastetmiyorum üstelik. Onların durumu zaten ortada. Sırtlarını Kandil'e dayayarak siyaset yapıyorlar. Haklarında kurabileceğim en ılımlı cümle "N'apsınlar onlar da can korkusu yaşıyorlar" olabilir. PKK'nın nasıl bir infaz örgütü olduğu herkesin malumu. Ama doğrusu şehitlerimiz kervan olmuşken, daha yeni 13'ü sivil 16 canımızı Gara'da kaybetmişken HDP'lilerin PKK karşısındaki acziyetine üzülecek değilim.
Zira çözüm sürecinde PKK'dan bile daha gönülsüzdüler.
Şiddetin sona ermesini "demokratik özerklik" gibi deli saçması planlarını hayata geçirmek için fırsat olarak görmeselerdi, kıymetini bilselerdi sürecin, bugün bambaşka şeyleri konuşuyor olurduk.
Bunun yerine AK Parti'yi şeytanlaştırarak hem süreci zehirlediler hem de kendileri için PKK'dan bağımsız siyaset yapma imkanını heba ettiler.
Ahmet Altan'lara, Hasan Cemal'lere Kandil'deki terörist başlarının verdiği röportajları hatırlayın; mütemadiyen Kemalizmin nasıl ilerici bir doktrin olduğunu anlatıyorlardı. Aysel Tuğluk, laik güçleri göreve çağırıyor, Hasip Kaplan başörtüsü konusunda en CHP'liden daha yasakçı görüşler serdediyordu.
CHP ve HDP'yi birbirine kenetleyen, İyi Parti'yi de bu ittifaka iliştiren sürecin parke taşları çok önceden örülmeye başlanmıştı anlayacağınız. CHP'deki koltuk darbesine kadar iz sürebilirsiniz.
Terör örgütlerinin siyaseti zehirlemesi süreci böylece başladı. HDP'nin PKK ile bağını ispat için çabalamaya gerek yok. Bu komikliğe hiç düşmeyelim, ETA-Batasuna örneğini de vermeyelim. AİHM'nin çifte standartlı yargısından da söz etmeye hacet yok.
HDP'nin Meclis çatısı altında olması da değil mesele. Olmaması gerekiyor o ayrı. Gelişmiş demokrasilerde HDP gibi bir partinin çoktan kapatılmış olacağını hepimiz biliyoruz zaten. Siyasi partilerin kapatılmasını ne kadar zorlaştırırsan zorlaştır, çıtayı ne kadar yukarı çekersen çek, HDP'nin siyasetten azli vaciptir.
Fakat demek istediğim bu da değil.
PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin hala algı oluşturabilme kabiliyetlerinin olmasıdır siyaset üzerindeki vesayet. Baksanıza kaç gündür FETÖ ve PKK'nın algı çalışmasına hizmet ediyoruz hep beraber.
GARA katliamında PKK'nın adını anmayıp Cumhurbaşkanı'nın adını geçiren sözde muhalefet lideri ve "çıplak arama var" diyerek FETÖ'ye PR çalışması yapan Gergerlioğlu'un iddiaları ve bunların Türkiye gündemini meşgul etmesi bile terörün akıttığı zehirdir.
Dünyanın en sinsi, şeytani ve istihbari örgütü ve yine dünyanın en kanlı terör örgütü, muhalefet eliyle Türkiye siyasetini zehirliyor. PKK ve FETÖ'nün algı çalışmaları, Meclis çatısı altında soru önergesine dönüşebiliyor, basın açıklaması oluyor.
Uluslararası sözleşmelerin, uluslararası kurumların, demokrasi, insan hakları gibi kavramların gücü yetenin elinde terbiye aracına dönüştüğünü biliyoruz. Terör örgütlerinin arkasında Türkiye düşmanı ülkelerin olduğunu da. Kimseden yardım ya da insaf bekleyecek değiliz.
Kendi işimizi kendimiz görmeliyiz ve siyaseti zehirleyen terör örgütlerinin toplumu da zehirlemesinin önüne geçmeliyiz.
Birleşik kaplar misali bu alanlar birbirinin içine akıyor çünkü. En son Boğaziçi Üniversitesi'nde gördük bunu. Üniversite öğrencilerinin haklı ya da haksız eylemlerinin HDP ve illegal sol örgütler tarafından nasıl yönlendirildiğini.
Düz ovada siyasetle terör propagandasını, hakaretle eleştiriyi ayıramayanlara da yardımcı olmak lazım tabii!