6 Haziran 2015 günü HDP eş Başkanı Selahattin Demirtaş İstanbul’daki parti mitinginde Star ve Yeni Şafak başta olmak üzere bazı gazeteleri yuhalattıktan sonra yere fırlatmıştı.
O olaydan bir ay bir hafta sonra yani 24 Temmuz 2015 tarihinde gazetemiz Star’ın merkez binasının bahçesine terör örgütü tarafından bombalı pankart bırakıldı. (Malum örgütün HDP’nin diğer eş Başkanı Figen Yüksekdağ ile düşünsel bir bağını bilmeyen yok)
Şimdi de önceki gün sabaha karşı Yeni Şafak ve Akit gazetelerine saldırdı terör örgütü militanları. (İstanbul Emniyeti’nin tespitlerine göre terör eylemini yine aynı örgüt militanları yaptı)
Molotoflarla, pompalı silahlarla gerçekleşen saldırı da hamdolsun can kaybı yaşanmadı.
İki gazetenin yöneticilerine ve okuyucularına geçmiş olsun diyorum.
***
“Türkiye’nin birikimi” sloganı, tam da Yeni Şafak’ı anlatır..!
O yüzdendir ki benim de bir süre çalıştığım Yeni Şafak’ı her daim önemserim.
Türkiye’nin yakın tarihindeki büyük “değişim”inde hem tanık, hem aktör olmuştur Yeni Şafak.
2000’li yılların hemen başında ilk kurşunlanma hadisesi yaşandığında oradaydım ve ilk kurşunlanan camın hemen arkasında ben oturuyordum. Birkaç metre sayesinde kurşunlardan hiçbiri bana isabet etmemişti, hamdolsun.
Bugün yine, kurşun ve molotoflu saldırıya uğradı Yeni Şafak... Aynı şekilde Akit gazetesi de.
Dün Star gazetesinin uğradığı gibi.
Bu terör saldırılarının anlamını biliyoruz. Zira “milli duruş”, “ana omurga”, “asli unsur”. “dik duruş”, “meşru mücadele”, gibi ne kadar kavram varsa saldırıya uğrayan medya organları için kullanılır.
Çünkü, artık Türkiye’de tek başına bir 27 Mayıs medyası yoktur.
Alternatif milli bir medya teşekkül etmiştir. Ve bu teşekkül eden medya, özellikle son 7 Şubat 2012 MİT krizinden bu yana olağan üstü bir çaba ile “Türkiye’de gayri milli unsurlara karşı” mücadele vermektedir.
Bu mücadeleden rahatsız olanların her fırsatta “havuz”, “yandaş” diyerek karalamaya çalıştığı medya organları bugünlerde terör örgütlerinin hedefinde yer alıyor!
***
Yeni Şafak ve Akit’e yönelik terör saldırılarına her kesimden çok güçlü tepkiler geldi.
Bu tablo bize bir şey söylüyor: Türkiye’nin haklı mücadelesinde tarafını her daim birlikten yana koyan medya kuruluşlarına millet sahip çıkmıştır.
Tekrar büyük geçmiş olsun diyorum.
PKK ile PYD’nin tüzükleri de aynı
PYD terör örgütüdür. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” döneminde muhatap alındığında, PYD’nin Suriye muhalefetine saldırmasını önlemiş olması bu gerçeği unutturmaz. Aynı şekilde, Kandil’deki terör örgütü elebaşlarının çözüm masasını devirmesi de Kobani’yi DAEŞ’ten kurtaranların ÖSÖ ve Peşmerge olduğu gerçeğini örtemez.
PYD’nin PKK gibi hakimiyet kurduğu alanlarda nasıl bir etnik temizlik yaptığı da uluslararası gözlemcilerce kayıt altına alınmıştır. Kendileri gibi düşünmeyen yüzbinlerce Kürt’ü Kuzey Irak’a süren, Türkmenleri, Arapları evlerinden yurtlarından eden de PYD terör örgütüdür.
Lakin Amerika kendisine “kara gücü” olarak “seküler” PYD’yi seçtiği için, terör örgütü görmüyor.
Bu tartışmaların tam ortasında dün Tolga Şardan Milliyet’te önemli bir habere imza attı. Haber her bir örgütün tüzüğü üzerinden PKK ile PYD’nin, YPG’nin, PJAK’ın, KCK’nın aynı olduğunu ispatlıyor.
Haberde yer alan şu ifadeler çok önemli:
“... 13 Ağustos 2003’te İmralı’da Öcalan avukatlarına, ‘Demokratik Birlik Partisi’ni Suriye halkı için de öneriyorum’ der. Ve PYD, 17 Ekim 2003’te ‘Partiya Yekitiya Demoqratik’ adıyla kurulur.”
“PYD ile PKK tüzüğü ile KCK sözleşmesindeki ortak noktalar dikkat çekicidir. Her üçünde de Abdullah Öcalan’ın ‘Önder’ olduğu ve yüzde 40 kadın kotası aynı ifadelerle bulunmaktadır.” (13.02.2016 Milliyet)
Aynı haberde, PYD terör örgütünde, PKK kadrolarının görev aldığı da istihbarat birimlerinin tespitlerinde yer aldığından söz ediliyor ve 3 önemli PKK terör örgütü ele başının PYD’de de sorumluluk aldığı belirtiliyor.