Şehit cenazelerinin arttığı bugünlerde size “Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” diye soru yöneltsem hiç kuşkusuz hep bir ağızdan “terör” dersiniz.
Peki, size “PKK son dönemlerde vahşice saldırılarını neden artırdı?” diye sorsam...
Eminim aklı başında herkes çözüme yaklaşıldıkça PKK’nın ortalığı kana bulamasının arkasında başka bir ‘oyun’ döndüğünün farkındadır...
Yine de içiniz de “bazı aydınlarımızın” kendilerinin dahi inanmadıkları “PKK devlet tarafından muhatap alınmak istiyor” yalanlarına “iyi niyetle” inananlarınız olabilir.
Oysa gerçek bu değil...
Evet. Bu ülkenin en büyük sorunu PKK terörüdür, ancak sadece PKK ve terör sorunumuz kadar esaslı bir “aydın” sorunumuz da var.
Misal, 15 yaşında “dağa çıkartılan” ve altı yıl boyunca “ölme ve öldürme” üzerine eğitilen Yunus Çiçek bile, küçük Almina’nın fotoğrafı gösterilip “bir yaşındaki bebeğin ölümü o saldırıyı yapanları nasıl haklı gösterebilir” diye sorulduğunda ağlamaklı olup Foça’yı nasıl kana buladığını itiraf ederek terör örgütünü lanetleyebilirken, “solcu demokrat aydınlarımız” tam olarak hiçbir zaman terör örgütünü karşılarına almazlar.
Asla lanetlemezler ve adeta bir edebiyat eleştirmeni kıvamında eleştirirler.
Devlet terörle mücadeleye girdiğinde “güvenlikçi politikalara geri dönülüyor” yaygarası yaparlar ve “aydın olmanın gereği!” olarak terörün yaptığı katliamları sırf “devlete muhalif” olmak adına savunur hale gelirler.
“Ey x kişi, senin vicdanın yok mu, bak bu kadar katliam oluyor niye PKK’ya teröre destek veriyorsun, sözcülüğünü yapıyorsun?” diye sorduğun zaman da “hedef haline getirmiş oluyorsun ve canlarını tehlikeye atmış oluyorsun”!..
Onlar köşelerinde bunu yaparken, gazetelerine manşet atarken hedef olmuyorlar, zaten müstear isimle yazdıkları için de kim oldukları bilinmiyor!
Bu konuya önümüzdeki günlerde devam edeceğiz, gelelim PKK’nın saldırılarının artmasının asıl sebebine...
PKK saldırılarını ne “devlet” kendisini muhatap alsın diye gerçekleştiriyor ne de Kürt sorunun sekteye uğradığını düşünüp çözümüne yönelik olarak yapıyor.
PKK’nın asıl hedefi AK Parti’ye yöneliktir. Zira AK Parti’yi iktidardan göndermek isteyenlerin elinde sadece PKK kalmıştır.
Dün arızi olarak bir nevi “köprüyü geçinceye” kadar türünden destek verenler AK Parti’nin bu kadar uzun soluklu iktidarda kalabileceğini beklemiyorlardı.
Oysa evlerindeki hesap çarşılarına uymadı. Dahası AK Parti, her seçimden oylarını artırarak çıktı.
AK Parti 2001 yılında kurulduğunda, siyasi kadrolarını 3 dönemle sınırlayarak hazırladığı programında 2015 Türkiyesi’ni kurgulamıştı. 30 Eylül’deki kongresiyle bu kez Türkiye’yi 2023’e taşıyacak programları, bunları hayata geçirecek kadrolarını oluşturacak.
Kongre sürecinde yeni isimler AK Parti’ye katılıyor. Yazılıp çizilenlere baktığımda genelde tartışmanın, katılacak isimlerin “oy getirisi” ve parti içerisindeki konumlarının ne olacağı üzerinden yürütüldüğünü görüyorum... Aynı kapsamda “daha daha” kimlerin katılacağının listeleri yayınlanıyor kulis bilgisi olarak.
Ben katılacak kişileri isimler üzerinden değerlendirmenin çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum.
A ya da B şahısların ve “daha” katılacak isimlerin ne peşlerinden getirecekleri kitleler var, ne de Tayyip Erdoğan’ın gelecek kişiler üzerinden “oy hesabı” yapması sözkonusu.
İyi isimlerin olması partiye yeni bir vizyon kazandırır, farklılıklar getirir ve güçlendirir.
AK Parti, 2015 sonrası Türkiyesi’ne ilişkin parti programını yapacak bir “beyin takımı” oluşturuyor. Bu kadroyu isimler üzerinden değil, yapacakları entelektüel katkı üzerinden okumak gerek.
Ben AK Parti kongresini biraz da bu gözle okuyacağım ve süreci öyle izleyeceğim.