Yeşiltaş Karakolu’na yapılan baskının Başbakan Erdoğan’ın dünya liderleriyle görüşme imkanı bulduğu yurt dışı gezisine denk gelmiş olması, muhtemelen rastlantı değil. Zamanlamasına bakılırsa, eylemi yapanlar Başbakan’ın başka ülkelerle konuşmasını istemiyor.
Başbakan, bu gezisinde görüştüğü kişilerle öncelikle Suriye ve İran konusunu ele almış gibi gözüküyor. Bu ikilinin akıbeti üzerine yapılan görüşmelerde Irak’tan söz edilmemiş olacağı da düşünülemez. Görüşmelerin ikinci konusunun ise Türkiye’nin AB süreci olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla PKK’nın bu eylemi gerçekleştiren kolu, Başbakan’a bu görüşmeleri yapmamasını söylüyor.
Ancak, paradoksal biçimde, eylemlerin tam da bu tür görüşmeler yapılırken gerçekleştirilmesi, Başbakan’ın sözlerine diğer liderlerin daha fazla dikkat etmelerini gerektirecek bir ortam yaratıyor. Türkiye, yıllardır, hem Ortadoğu sorunlarında hem de AB üyelik sürecinde terörle ilgili derdini anlatmakta sorunlar yaşıyordu; bugün terör yoluyla iktidarları yönlendirme dönemi değerini yitirdiği bir çağda yaşıyoruz ve her eylem, dolaylı olarak Türkiye’nin ‘tezlerini’ güçlendirici bir etki yapıyor. Gayet tabi, eylemi gerçekleştirenlerin beklentisinin bu olduğu anlaşılmamalı.
***
Neden hala sınırlarda baskına açık karakollar vardır, neden hala deneyimsiz askerlerle mücadele sürdürülür, neden hala komutanlar olay sonrası bölgeye intikal eder ve neden hala terörde teçhizat değil de insan kullanılır; bu soruların da ayrıca sorulması gerekir. Bu soruların yanıtları, Türkiye’deki reform süreciyle yakından bağlantılı olduğu gibi muhatap olduğu küresel güçlerle sürdüreceği ilişkiler açısından da önemli.
AB üyelik sürecinde Fransa’dan destek isteyen Türkiye, terörle mücadele yöntemlerini değiştirmek ve Kürt sorununda kalıcı çözümler üretmek zorunda. Benzer biçimde, Suriye ile Irak’ın geleceğinde rol oynayacak ve bu rolünü de büyük güçlerin güvenini kazanarak yapacaksa, yine bu iki sorunu çözmek durumunda. Terör saldırısı sonrasında sınır içinde ve dışında askeri operasyon yapmak, dağı taşı bombalamak terörü sonlandırmaktan çok bir karşı atak izlenimi veriyor. Üstelik, sınır dışı operasyonların Irak’la sınırlı kalmama ihtimali var ve bu da Suriye’ye Türkiye’yi sürmek isteyenler açısından umut verici bir gelişme olarak görülebilir.
Kısacası Türkiye, Ortadoğu’da çatışma sonrası düzenlemeye talipken, birden çatışmaların tarafı haline gelebilir ve doğrusu bu durumda da diplomatik görüşme masalarında eli zayıflayabilir.
***
Liderlerle yapılan görüşmelerin hangi ülkeler etrafında şekillendiği belli. Ancak, bundan daha önemlisi AB, Suriye, Irak ya da İran, hangisi ele alınırsa alınsın, hepsindeki temel değişken Rusya ile ABD’nin ne oranda ortaklık içinde davranacaklarıyla ilgili. Rusya başlangıçta açık bir tarafken, nükleer meselesinde İran ile Batı ülkeleri arasında arabulucu olmuş durumda. Diğer bir arabulucu olan Türkiye de, aslında sadece İran ile Batı’yı değil, Rusya ile ABD’yi de uzlaştırma çabasında.
Bu uzlaşmanın Suriye konusunun çözümü için şart olduğu ve Türkiye için de en iyi sonuç olacağı söylenebilir. Dolayısıyla terör, bu uzlaşmayı istemeyenlerin ürünü olarak görülmeli. Türkiye’nin hem Obama ABD’si hem de Putin Rusya’sı ile ilişkilerini iyi sürdürmesi, muhtemelen bazı oyuncuların hareket alanını fazlasıyla sınırlıyor; bu oyuncuları da Kürtler arasında aramak beyhude bir çabaya karşılık geliyor. İçeride bu uzlaşmayı istemeyenler kimlerse, onların muhataplarının izi sürülerek ‘esas oğlan’ın saptanması zor olmayabilir.