Gündem yoğun. İmralı'dan gelen açıklamaya "muhatap kim?" sorusu ile mukabele edenler cevabını almaya başladılar. Özellikle Suriye'deki son gelişme "şaşırtıcı" etki oluşturdu. Zira Türkiye'nin Suriye'ye dair tezleri ile uyumlu bu adım, İmralı'nın açıklamasından sonrasına denk geliyor. Ancak meselenin takip edilmesi elzem.
MESELENİN PRATİĞİ ÖNEMLİDİR
Yapılan protokolden daha mühimi, meselenin pratiği ve Anayasa yazımındaki karşılığı. Şayet "imtiyazlı" bir durum teşekkül ederse, şu an ki görünümden farklı bir mecraya evrilebilir süreç. Suriye'nin toprak bütünlüğü, Suriyeli olmayan (başta terör unsurlarının içindeki) kimselerin ülkeyi terk etmesi, anayasal vatandaşlık ve eşit yurttaşlık, stratejik yerlerin merkezi hükümete teslimi meselelerini geçtik. Şimdi kritik iki soru var kotalı yönetim olacak mı? silahlı unsur olarak orduya giren yapının niteliği ve çapı ne olacak? Mesele burada düğümleniyor...
PAZARLIK YOK, HUKUK VAR!
Bu hafta da aynı konuları dinliyoruz: Şuna buna özgürlük. Örgütün şu koluna böyle bir vaat verildi. Terörist başına af geliyor. Herkes evine dönecek. Bu ve benzeri ifadeler, "Terörsüz Türkiye" sürecini idrak edememekten kaynaklı. Burada bir pazarlık yok. Bir öneri yok. Bir çağrı var. Çağrının sonuçları kayıtsız şartsız.
İLLA MEVZUAT LAZIMSA...
Sürecin bu aşamadaki bağlamı için bir yeni mevzuata gerek yok. Zira eski durumdan bakiye bir mevzuat var zaten: 6551 sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun. Ne diyor bu düzenleme özetle: Hükümet gerekli konularda gerekli tedbirleri alır. Yani idari olarak alınması gereken ne husus varsa terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik, hükümetin zaten yetkisi var! Bunu tartışmak abesle iştigal! Zira mevzuatta yetkinin çerçevesinin siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda olabileceği detaylıca belirtilmiş. Bu mevzuatın, kıyasen Terörsüz Türkiye süreci için uygulanması mümkün.
FİKRİ KABUL, EYLEMLİ KABULE DÖNÜŞMÜŞ DEĞİL!
Terörsüz Türkiye sürecine dair mevzuatın yanında, temel hak ve özgürlüklerin konuşulacağı anayasal zemin de önemli. Bu da işin tamamlayıcı öğesi. Nüksetmesin diye buna benzer toplumsal bozulmalar, hukuki olarak bu alana da eğilecek devlet zamanı gelince. Peki ne zaman? Hukukta "eylemli kabul" diye bir tabir vardır. Bir kimse konuşmadan davranışları ile durumu kabul ettiğini izhar eder.
KARARLI ADIMLAR ÖNEMLİ...
Türkiye, terörle mücadelesinde tüm bu konular konuşulurken "yargısal", "idari" ve "askeri" olarak, öncekinden farklı bir adım sergilemedi. Çünkü, yaptığı çağrının karşılık bulması konusunda "retorik" değil "pratiği" görmek istiyor. Türkiye "Terörsüz Türkiye" sürecine fikren sıcak ancak eylemleri temkinli olduğunun ifadesi.
DÜĞÜMÜN ÇÖZÜLÜŞÜ...
Düğümü, İmralı çağrısının muhataplarının şartsız ve kayıtsız olan eylemli tutumları belirleyecek... Meseleye böyle bakmak lazım. Eylemli ve samimi tutum, "kerim devlet" anlayışının kendini göstermesine dönüşebilir. Aksi takdirde durum aynen devam eder, hatta belki de daha şiddetli olarak... Terörsüz Türkiye süreci, Türkiye'nin sınırlarının, etki alanının ve diğer ülkelerdeki terörü bitirme adına kabiliyetinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor ancak gelinen bu aşamada Türkiye'nin yeni bir hukuki enstrümana duyduğu ihtiyacı görmeli herkes!
ESAS MESELE ANAYASADIR...
Terörsüz Türkiye meselesini kökten sonuçlandıracak en önemli tartışma, Türkiye'nin 100 yıllık kazanımlarından milletin menfaatine olanları bakiye kılarak, millet ile çatışan öğelerini de ıslah ederek veya tamamen gündemimizden çıkararak bir metin oluşturmaktır. Bu kavram karmaşası, kendine "alan açmaya" çalışan "çatışmacı yaklaşımları" besliyor maalesef. Bunun için bu sorunları gündemimize bir daha gelmeyecek biçimde çözmeliyiz.
TARIŞMANIN TEMELİNDE ANAYASA VARDIR
Belki de hukukçuyum diye böyle düşünüyorsun diyebilirsiniz ancak son 20 yıldaki siyasi tartışmaların ekserisinin dayandığı yer anayasadır. Bunlardan bazılarını hatırlayalım: Başörtüsü, 367 krizi, milletvekilliğinin düşmesi, Cumhurbaşkanının üst düzey atama yapması, parti kapatma vb... Sadece bunlar değil pek tabi. Bir de meselenin anayasada nasıl düzenleneceği tartışma konusu olan hususlar var. Başka bir tartışma ise Cumhurbaşkanlığı sisteminin görmesi gereken restorasyon bahsidir. İşte tüm bunların oluşan yeni perspektifle "bütüncül" ve "katılımcı" ele alınması, hem Türkiye'nin gelecek 100 yılına en büyük armağanı olacaktır hem de Türkiye'nin etki coğrafyasına büyük bir tesir zemini sağlayacaktır...