Terörle mücadele dünyanın her yerinde sorunlu bir konu. Zira terörle mücadele daha ziyade şiddetin bertaraf edilmesine yönelik sahadaki fiili uygulamaları kapsar. Dünyanın birçok yerinde terörle mücadelenin sahası sivil alanlardır. Diğer bir ifadeyle terör ihtimali olan yerlerde güvenlik güçleri gündelik yaşamını sürdüren insanları korumak için mücadele sürdürürler.
Türkiye’de ise terörün hedefi daha çok güvenlik güçleri olduğundan terörle mücadele bir tür savaş biçimine dönüşmüş durumda. Mücadele, istihbarata dayalı önleyici müdahaleler ile doğrudan çatışma yöntemlerini içerir. Ancak sivil alanı hedef seçen teröre karşı sürdürülen mücadelede istihbarat ve sivil mücadele araçları öne çıkarken Türkiye’de doğrudan çatışma söz konusu olur. Bu da baş ka yerlerde terörle mücadele tek tek teröristlerin takibi, yakalanması, yargılanması gibi süreçlerin yaşanmasını, kısacası ‘insan avı’nı gerektirirken Türkiye’de topyekun silahlı operasyon yapılmasına yol açıyor. Bu da aslında PKK’nın başka yerlerdeki terör örgütlerine benzemediğini, gerilla eylemi sürdüren bir kuruluş olduğunu, Türkiye’nin de terörle mücadeleden çok savaş yaptığını söylemek mümkün.
Yöntem tartışması
Terörle mücadele denen ama aslında bir tür savaş olan bu faaliyetin bazı sorunları bulunuyor. Tüm mücadeleye rağmen, saldırılar engellenemiyorsa ve hatta asker-polis ölümleri fazlasıyla yaşanıyorsa, mücadelenin yöntemi tartışmalı hale gelir; iki PKK’lıya karşı kaç askerin yaşamını yitirdiği şeklinde yapılan hesaplar, mücadele başarısı olarak görülmeye başlar. Bu tartışma, bir yanıyla haklı eleştiriler olarak olumlu biçimde değerlendirilir; ancak öteki yanıyla bizzat terör örgütlerinin devleti paralize etme amacının araçlarından biri olarak da görülebilir. Diğer bir ifadeyle, mücadele yöntemi yanlış da olabilir, yanlış olduğu yönünde bir kanaatin yaygınlaşması da amaçlanıyor olabilir.
Bu sarmaldan çıkmanın yollarından birisi, terörle mücadelenin askeri operasyon kısmının daha şeffaf yapılması, toplumun daha fazla bilgilendirilmesi olabilir. Anlaşıldığı kadarıyla kaç birlik ne tür silahlarla, nerede ve ne yöntemle mücadele sürdürüyor, PKK bizlerden daha fazla bilgi sahibi. Bir diğer yolu ise, elinde silah askeri-polisi öldürenleri ‘etkisiz hale getirmek’ yerine, meşru ve şeffaf yollarla tutuklayıp kamuoyunun da izleyebileceği biçimde yargılamaktır. Bu, mücadeleyi askeri boyuttan sivil yaşama çekmenin önünü açabilir.
Müzakere tartışması
Terörizmle mücadele ise genel olarak alandaki fiili askeri mücadeleler dışındaki diğer önlem ve politikaları kapsar. Bu, ülke genelinde uzun vadeli politikaları ifade eder. Kısacası özü, teröre yol açan koşulların ortadan kaldırılması anlamına gelir. Amaç, terörü tamamen bitirmek yerine azaltıp teröre başvuranların da marjinal kalmalarını sağlamaktır.
Bu çerçevede alınabilecek önlemler, birçok ülkede partiler üstü bir konu olarak görülür. Öncelikle şiddetin durmasını sağlayacak adımlar atılır, eş zamanlı olarak da yeniden şiddete başvurulmasını engelleyecek politikalar öngörülür. Dolayısıyla hükümetler ölümlere son vermek ve terörle mücadelenin sorunlu alanlarından çıkmak için her yöntemi denerler. Tabi uygulanan yöntemlerin sonuç doğurma ihtimali varsa, onların da teröre başvuranlar tarafından sabote edilmesi muhtemeldir. Ancak devlet kanın durmasını istiyorsa, sabotajlara boyun eğen taraf olmaz, tam tersine inadına sorunları siyasal alana çeker.
Terörle mücadele, bir yandan örgütün destek beklediği kesimler ile örgüt arasında mesafe açmayı, öte yandan da ‘düşmanla’ müzakereyi gerektirir. Müzakerenin kimlerle ve nasıl yapılacağı meselenin en kritik yönü gibi gözükse bile, esas olan bu müzakerelerdeki pazarlıklarda hangi tehdit unsurlarının kullanılacağıdır. Dolayısıyla müzakere ‘ne verildiği’ ile değil, ‘ne kazanıldığı’ ile değerlendirilir.