PKK’nin Kürt sorunu ile alakalı entelektüel zemini, radikal sol gruplar ve sol/liberal gruplarla beraber egemenliği altına alması, ‘Taksim’den Kandil’e giden yolları sonuna kadar açtı. Bu durum meselenin tartışılmasını da engelledi. Kürt sorunuyla ilgili olarak son beş yıl içinde yürütülen tartışmaların merkezinde PKK vardı ve bu tartışmalar, PKK’nin öngördüğü şiddet ve terörün meşrulaştırılmasından başka bir işe yaramadı.
Türkiye’de bilhassa devlet üniversitelerinde, farklı fikirlere saygı duyup dinleyecek öğrenci bulmanız neredeyse olanaksız. ikinci bir İsmail Beşikçi çıkaramayan Türkiye Üniversiteleri, ne oldu da Rojava’ya ve Kandil’e el sallayan akademisyenlerle dolup taştı?
Farklı kuşaktan olsalar da acaba, üniversitelerimizdeki, bilim insanları, kendi ömürleriyle yaşıt bir soruna ruhen ve fikren yüz yıl boyunca bu kadar mesafeli kalmışken, ne oldu da, birden bire, ‘şiddet Kürtler’i özgürleştiriyor’ gibi akıl almaz bir fikrin savunucusu haline geldiler?
Nasıl oldu da, Taksim, Kandil’e giden yolun başlangıcı haline geldi?
Nasıl oldu da, Kandil dağının teorisyenleri, eli silah tutan, makyaj çantasından çıkardığı bombayı gördüğü ilk polise fırlatabilen, askeri darbelerin bakiyesi solun çeşitli gruplarıyla ittifak kurduktan sonra, bu defa haftada bir, yazılı ve sözlü olarak, CHP ve lideri Kılıçdaroğlu’na ittifak teklifleri yapabiliyorlar?
Nasıl oldu da, paralelcisinden, CHP’lisine, solcusundan, liberal geçinene, harita üzerinde Midyat’ı bile zor gösterecek sanatçısından, üniversitede ders veren hocasına varıncaya kadar, yüzlerce, binlerce kişi, ‘devlet katliam yapıyor ve doksanlı yıllara veri dönüyoruz’ diye PKK’nin psikolojik harbinin gönüllü propagandistleri haline geldi?
Bunun bir tek sebebi var, o da Erdoğan’a ve AK Parti’ye karşı uğradıkları iktidar kaybı ve kaybettikleri iktidarı yeniden ele geçirmek için, bütün çareleri denedikten sonra kala kala silahlı bir harekete bağladıkları umuttur!
Bu umut, PKK şiddeti ve terörüne, Türkiye’de geniş bir meşruiyet sağladı. Terörün ve şiddetin toplumun belli kesimleri içinde mağdurun şiddeti olarak görülmesini sağladı.
Sonuç olarak, demokratik ve siyasi zemin, şiddet ve terörün lehine zayıflarken, katliamlara giden yollarda yürüyen gencecik insanlar, bomba olup sağda solda patlamaya ve onlarca insanın canını almaya başladı.
PKK, bu yeni zeminde bir ilke olarak işleyen ve benimsenen, şiddet ve teröre tanınan tolerans olmasa, bu kanlı saldırıları bu boyutta ve bu kadar uzun bir zaman, asla sürdüremezdi.
Bu toleransı bitirmeden, Kürt sorunuyla alakalı düşünsel zemini normalleştirip çoğulculaştırmadan, Türkiye terörizme karşı mücadelede başarılı olamaz.
Bu da, terörizme karşı sadece hükümetin değil bütün bir toplumun yeni ve tavizsiz bir pozisyon alması demek.
Yeni hukuki düzenlememeler, tanımlar gerekli, ama yeterli olmaz.
Ya evlerimizin odalarına çekilip, sokaklarda patlayan bombaların can almasına seyirci kalacağız ve sıranın bize gelmesini bekleyeceğiz, ya da şiddete ve teröre hep beraber karşı çıkacağız.
-Bugün Newroz. Newroz için, geçen yıla kadar özene bezene yazılar yazardım. Şimdi içimden bir kutlama cümlesi yazmak bile gelmiyor. Gülben Ergen gibi hissediyorum. Gülben hanım Ankara katliamından sonra, konserini iptal etmiş ve şarkı söyleyecek takatım kalmadı demişti. Aynen budur..Ne Kürt halkında ne Türk halkında Newroz kutlayacak takat bırakmadı PKK/HDP. Bu Newroz gününde, yapılacak tek şey, bir halkı kendi bayramını kutlayamaz hale getirenlerden hesap sormak ve kamu vicdanında mahkum olmalarını sağlamaktır. Newroz bu yıl bir sorgulama ve muhasebe yılı olsun... Seneye Allah kerim...