Terörün karar alıcılara hata yaptırma aracı olduğu biliniyor. Terör olayları arttıkça toplumsal yaşamın merkezine güvenlik konusu oturur, konu güvenlik olunca da güvenlik güçleri diğer güçlerin önüne geçer. İnsan hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi, kalkınma, refah toplumu gibi konuların yerini de silahların susması beklentisi alır. Yönetimler otoriterleşir ya da yerlerini otoritelere terk etmek zorunda kalırlar. Üstelik tüm bunlar terörün sonlanmasına yol açmaz, tam tersine halklar arasındaki mesafeyi büyütür.
PKK’nın yıllar boyu Türkiye’de bu yönde etkiler yarattığı söylenebilir. Üstelik terör sadece iç yapının demokratikleşmeme bahanesi olmakla da kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin tüm dış ilişkilerini de belirleyen bir unsur oldu. Kimin PKK’yı desteklediği düşünülüyorsa onunla kavga edildi, düşmanlıklar üretildi. Bunu fark eden ülkeler, Türkiye’nin yumuşak karnını keşfedip tam da Türkiye’nin sunduğu biçimde kullandılar.
SSCB’ye yakın duran Suriye’nin PKK’yı desteklediği dönemde Türkiye NATO bağlarını güçlendirdi; ABD ile Kuzey Irak’ta gerilim yaşandığında Avrupa ilişkileri yoğunlaştı. Kısacası PKK, Türkiye’nin Doğu-Batı ilişkilerindeki yerinin ayar mekanizması oldu.
Örgütün işlevi
Yakın zamana kadar PKK aynı işlevi sürdürdü. Bir yandan hükümeti otoriter-militer bir çizgiye sokmaya çalıştı, öte yandan da özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD ile ilişkilerin sınırını belirlemeye çabaladı. Bu çerçevede PKK, Türkiye’nin ABD ile Avrupa arasındaki stratejik rekabeti düzenleyen oyuncu olmasını sağladı.
Ancak bugün koşulların giderek değişmeye başladığını belirtmek gerekiyor. ABD ile bazı Avrupa ülkeleri arasındaki rekabet gayet tabi sürüyor. Ancak bu rekabetin sürdürüleceği yerlerdeki gelişmeler, esas yönlendirici unsurun PKK değil, İslami radikal kuruluşlar olduğu gerçeğini ortaya koymuş durumda.
Haritaya geniş bakıldığında PKK yoluyla Türkiye’nin sevk edilebileceği yolun İslami radikal grupların faaliyetlerini denetlemek açısından bir yararı bulunmuyor. Üstelik Müslüman demokrat bir iktidarın radikal İslami kesimlerle mücadelede son derece belirleyici olacağı bilinirken, bu iktidarı otoriterleşmeye zorlayacak koşullara hiç ihtiyaç bulunmuyor.
Bu durumda, daha önce Avrupa ülkeleri ve ABD ile ilişkileri olumsuz yönde belirleyen PKK’nın bugün tam tersine, olumlu yönde belirleyecek bir unsur olması sağlanabilir.
Yeni işlevi
Mücadelenin askeri boyutu zaten bir dizi yakınlaşmayı sağlamış durumda. Demokratik bir ittifakın kurulması için ise, öncelikle Türkiye’nin bu konuda adım atarak ateşkes kapısını zorlayan taraf olması gerekir. Küresel düzeydeki demokratik ittifak, Türkiye’nin Ortadoğu’daki şekillenmelerde çok daha yol gösterici olacağına işaret ediyor.
Bölgede bunca istikrarsızlık, savaş ve iç savaş varken ve kimlerin nerede ne tür iktidarlar kuracakları belirsizken bu güruh içine Türkiye’nin dahil olması hiçbir devlet açısından katlanılabilir bir durum değil. İstikrarsız bir Türkiye, sistemdeki her oyuncu açısından tehditlerin büyümesi anlamına gelir, zira stratejik öngörü yapılması zor olur.
Bu durum, Türkiye’nin en temel sorunlarını çözmesi için uygun bir ortam yaratırken aynı zamanda PKK’nın da işlevinin değişmesine yol açıyor. PKK, Türkiye’ye savrulma yönünde baskı yapan oyuncu olmaktan çıkarılıyor, onun yerine geniş bir alanda istikrar sağlamayı zorlayacak bir unsura dönüştürülüyor. Kabul etmek gerekir ki bu aşamada Türkiye’nin uluslararası desteğe, daha doğrusu teminata ihtiyacı bulunuyor. Bu teminat, ancak AB’den gelir ise süreç kalıcı, yapıcı ve sürdürülebilir olur. Belli mi olur; Türkiye-AB ilişkilerini bozan PKK, belki bugün bu ilişkilerin düzelmesinde, istemeden de olsa, rol oynar.