Bir önceki yazıma ABD Başkanı Donald Trump’ın danışmanı ve damadı Jared Kushner ile Masrur Barzani görüşmesine atıfla başlamıştım. Kuzey Irak’taki gayrimeşru referandum kararı bu görüşmede alındı. Riyad merkezli gelişmeler henüz o günlerde patlak vermemişti. Şimdi Kushner yeniden sahnede. Suudi Arbistan’ı gizlice ziyaret ettiği, Lübnan Başbakanı Hariri’nin istifasıyla başlayan ve Suudi Arabistan’daki gözaltılarla devam eden sürecin fitilini ateşlediği söyleniyor.
Şüphesiz Kushner tek başına hareket etmiyor. ABD Başkanı danışmanı sıfatı taşısa da bu görevleri Washington-Tel Aviv hattındaki bir KLİK adına yürütüyor. 15 Temmuz işgal girişimiyle de bir şekilde irtibatlandırabileceğimiz bu KLİK bölgede yeni bir dizayn arayışında. Bu kapsamda Kuzey Irak referandumu ile Suudi Arabistan merkezli gelişmelerin aynı senaryonun bir parçası olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Kuzey Irak’ta referandum yoluyla yapılmak istenen bölgede bir kara delik oluşturmaktı. Bir taşla iki kuş vurmaktı. Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılanması da harekete geçirilerek Türkiye güney ve güneydoğudan tamamen kuşatılacaktı. İran’ın Suriye ile irtibatı da zayıflatılacaktı. Barzani sözde bağımsızlığını koruyabilirse bu orta vadede bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü tehlikeye atacaktı.
Ancak klik bunu başaramadı. Şimdi Suudi Arabistan merkezli yeni bir koalisyon kuruluyor. Yemen’de İran ile mücadele eden, Katar’ı dize getirmeye çalışan aktörler bu koalisyonun paydaşları. ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşan bu koalisyonun Lübnan’daki Hizbullah varlığını hedef alacağı söyleniyor. Lübnan Başbakanı Hariri’nin Riyad’ın isteği üzerine görevinden bu yüzden ayrıldığı belirtiliyor.
****
Bölgede yeni sarsıntıların eli kulağındayken Ankara güney sınırlarını kontrol altına almak, terör tehdidini bertaraf etmek için çabalıyor. Fırat Kalkanı operasyonu ve İdlib’de çatışmasızlık bölgesi kurulması bunun bir yansıması. Amaç Suriye’de çatışmaları minimize etmek; daha fazla göçün önüne geçmek; ülkenin kuzeyindeki terör yapılanmasının Akdeniz’e ulaşmasını engellemek; muhaliflerle çatışmaya ara veren Şam rejiminin YPG’ye odaklanmasını dolaylı olarak sağlamak. Geldiğimiz noktada Afrin Fırat Kalkanı bölgesi ile İdlib arasında bir UR gibi duruyor. Afrin’in enterne edilmesi ve terörden temizlenmesi için iki bölgenin birleştirilmesi gerekiyor.
Türkiye uzun bir süredir Afrin’de terör temizliği ile ilgili niyetini dile getiriyor. Bununla ilgili somut adımların yakında atılabileceğine yönelik güçlü işaretler geliyor. Afrin’de bir temizlik için Rusya ile temasta olunduğu biliniyor. 13 Kasım'da Moskova’ya giderek Putin ile bir araya gelecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncelikli gündem maddesinin bu konu olacağını tahmin etmek güç değil. Bu görüşmenin ardından Ankara’dan Afrin’le ilgili bir hamle gelebilir. Rus askerinin bulunduğu Tel Rıfat üzerinden Fırat Kalkanı bölgesi ile İdlib arasında açılacak bir koridor terör örgütü YPG’nin elindeki Afrin’in tamamen izole olmasıyla sonuçlanacaktır. Bu orta vadede Afrin’in temizlenmesinin, terör örgütünün doğuya doğru itilmesinin yolunu açacaktır.
****
İran’ın agresifliği ve yayılmacılığı da gözönüne alınırsa son günlerde yaşanan Riyad merkezli gelişmelerin Suriye’deki içsavaşı daha tehlikeli bir boyuta taşıma potansiyeli taşıdığını öngörmek gerekiyor. Astana süreciyle çözüm yolunda zayıf da olsa bir umut ışığı doğmuştu. Lübnan’da patlak verecek bir gerilimin Suriye’de çözümü daha ileri bir tarihe ertelemesi sürpriz olmayacaktır. Sözkonusu aktörlerin Türkiye’yi kuşatma stratejisi de izlediği düşünülürse Suriye’de bir normalleşmenin Ankara’nın güvenliğini artıracağı su götürmez bir gerçek. Bu yüzden tam da bu günlerde -Astana tecrübesinden de yola çıkarak- toplanacak bir Suriye konferansı hiç de fena olmaz.