87’den bu yana 28 yıl geçmiş.
Bu yazıyı okuyanların çoğu muhtemelen henüz o yaşa gelmiş değil, daha fazlası da ne olup bittiğini anlayabilecek yaşta değildi o yıllarda.
Ama okuduklarıyla, gördükleriyle, yaşadıklarıyla pek çok konu hakkında önemli bilgilere ve fikirlere sahip olduğunu düşünüyorlardır.
Haklılar da...
O gün bulunamayacak kaynaklar bugün var.
Bugünkü olayları değerlendirmek için pek çoğunun bilgisi ve analiz yetkinliği vardır.
Ancak ben başka birinden söz edeceğim bugün.
Bugün 30’larında olanların güvenilir-güvenilmez kaynaklardan okuduklarını, 50’lerine merdiven dayamışların ‘gençliklerinde’ hakim medyanın yansıttıklarıyla öğrendiklerini ‘devletin’ ve ‘devletler arası ilişkilerin’ içinde ‘yaşayan’ birinden...
87’de milletvekili olarak girdiği TBMM’nin bugün Başkanı olan Cemil Çiçek’ten.
80 öncesini üniversite öğrencisi, darbeyi hukukçu olarak; darbeci generallerin gölgesinde siyaset yapmayı, siyasi ve ekonomik krizleri, postmodern darbeleri, dağılan ve yeniden kurulan hükümetleri, parti içi gruplaşmaları, devletteki yapılanmaları, cemaatleri, güvenliği, adliyeyi ve ‘terörü’; bütün bunların iç ve ‘dış’ dinamiklerini, komşu ve ‘müttefik’ ülkelerle ilişkileri Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı olarak ‘içeriden’ yaşadı...
Bu bir güzelleme değil...
‘İç siyaset’te bütün siyasetçiler gibi bir tarafı oldu hep. O taraf adına ‘mücadele’sini verdi. Siyasette yaptıkları tartışılır, eleştirilir... Bugün bir siyasi tartışmada hala mücadele arkadaşlarından yana tavır alması da. İç siyasi konularda söylediklerini bir ‘siyasi hesaba’ yorabilirsiniz. Genellikle de öyle yorulur.
Ama dün ‘terör’ konusunda söylediklerini, ‘siyasi’ kimliğine değil, 28 yıllık ‘devlet’ deneyimiyle okuyun:
“Bugün İnönü Zaferinin de yıldönümü. Ordularla varlığımıza son veremeyen dış güçlerin 30 yıldan beri başvurdukları yöntem terör olayları ve terör örgütleri... Bu coğrafyada zayıf bir ülke olarak yaşamamızı temin etmek için en uygun buldukları enstrüman terör örgütleri. Sadece dün öldürmüş olan iki kişinin ortaya koyduğu bir eylem değil, bunu öylesine daraltarak değerlendirmeye çalışırsak bütün boyutlarıyla terörü anlamamış oluruz. Hiçbir terör örgütü bir destek olmadan bir haftadan fazla yaşayamaz. Türkiye’deki terör örgütlerinin dış bağlantılar kesinlikle vardır. Liderleri hangi ülkelerde ölüyor, neden iade edilmediler biliyorsunuz. Mille-
timize değil onlara hizmet ediyorlar. Hangi ülkelerden geldikleri bellidir. Türkiye birçok örgütle ve onların arkasındaki güçlerle mücadele ediyor. Bir defa daha uluslararası topluma işbirliği çağrısında bulunuyoruz. Son olayın yargıya yönelik olması ayrıca düşündürücüdür. Bu sıradan bir olay değil.”
Çiçek bunları ilk kez söylemiyor.
17 Kasım 2014’te, Diyarbakır’da HDP’nin çağrısıyla başlayan kanlı 6-7 Ekim olaylarına atfen şöyle demişti: “Bir ülkeye belli bir politikayı, belli isteklerinizi kabul ettirmek istiyorsanız en uygun enstrüman terör örgütleridir. 6-7 Ekim sıradan bir olay değil. Hangi gelişmelerin sonucunda, kimin ne dediğine ve ne yaptığına bakın.”
20 Eylül 2012’de bir canlı yayında söylediklerini de not edin: “PKK istese bile silahı bırakamaz, bıraktırmazlar. Çünkü bu enstrümanı birçok ülke kullanıyor. Dış politika biraz beyaz yalanlar dünyasıdır. Ben Avrupa’da, kırmızı pasaportla o kadar rahat dolaşamazken, terör örgütü mensupları elini kolunu sallayarak dolaşabiliyorlar.”
5 Eylül 2012’de TOBB Üniversitesi’ndeki konuşmasını da: “Bu konuya kafa yormuş bir insan olarak; dünyada 50’ye yakın terör örgütü var. En fazla dış destek gören örgüt PKK’dır. Bu bazen yanı başımızdakiler, bazen aynı ittifak içerisinde olduğunuz ülkedir. Ben onları söylediğim zaman deniyor ki, ‘kim bu ülkeler?’ 30 yıl sonra halen bunu anlayamadıysak... Biz geliştikçe birilerinin ayaklarına basıyoruz. Ayaklarına bastıklarımızın da başvurdukları en önemli enstrüman terördür. Teröre karşı yapacağımız en önemli iş birlik, beraberliktir.”
Bilmem ‘anlatabildi’ mi?