Tüm dünyada, terör eylemlerinde ulusal güvenlikle haber alma hakkı arasında bir öncelik yarışı yaşanır. Hizbullah operasyonu sırasında canlı yayında çatışma seyrettik biz.
Bunun büyük bir hata olduğuna dair çok şey konuşuldu sonra. Sonra aradan yıllar geçti, bir baktık ki, Bostancı’daki Devrimci Karargah operasyonu sırasında da canlı yayında çatışma seyrediyoruz. Terör eylemlerinde hatalarından ders alamayan bir habercilik anlayışımız var maalesef.
Dün gece o yayın yasağı gelmese ne olurdu diye düşünelim bir an. Mesela sosyal medyaya getirilen iletişim yasağına rağmen dolaşıma sokulan 138 ölü iddiasını biri alıp haber yapar
mıydı?
Bugüne kadar yapılanlara bakacak olursak çok uzak bir ihtimal değildi bu. Daha acısını da yazayım... Bu Pazar gününün reyting listesi geçen Pazar gününden farklı gelmedi.
Yani herkes televizyon başında saldırıya dair gelişmeleri falan takip etmedi.
***
Böyle zamanlarda kesintisiz yayına geçip her 5 dakikada bir aynı şeyleri tekrar edip sonra da yayına uzmanları telefonla bağlayıp “sizce kim yapmıştır, verilmek is
tenen mesaj nedir” diye sormak alıştığımız bir yayıncılık şekli haline geldi.
Oysa ölü ve yaralı sayısının belli olmadığı, eylemin arkasında hangi örgütün olduğunun belli olmadığı anlarda herkes tekrara düşüyor.
24 Tv bu hataya düşmeyen tek kanal kaldı neredeyse...
Pazartesi günü de İlhami Işık’ın “terör neden Ankara’da ısrar ediyor” yanıtları oldukça çarpıcıydı.
Geceden notlarıma baktığımda 4 isme dair şeyler yazmak mümkün:
Birincisi Nihat Ali Özcan’ın intihar bombacısı eylemleri ve bununla mücadelenin neden zor olduğuna dair analizi dikkat çekiciydi. Mete Yarar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşru müdafaa açık
lamasına dikkat çekti. Nevzat Çiçek yine en sıcak bilgilere sahip olan isimdi. Tolga Şardan terör konusunda deneyimli bir gazetecidir, o da geniş bir perspektif çizdi.
Muhabirlere gelince az bilgiyle top çevirmek zorunda kalanlar da oldu, gördüklerimi anlatamam diye muhabirliğin tam tersi ve insanlardaki dehşet duygusunu arttırabilecek cümleler kuranlar da...
Muhabirlere kızmamak gerek, kesintisiz yayında, olmayan bilgiyle daha fazlasını yapamazlar...
***
Galatasaraylı Umut Bulut’un babasının, oğlunun maçını izledikten sonra evine giderken ölmesi ya da Safiye Soyman ve Faik Öztürk’ün olaya şahitlikleri hemen ha
berlerde ön plana çıktı.
Öncelikle 5 dakika önce ya da sonra oradaydım, Allah korudu diyerek görgü tanıklığı olmaz, olmamalı da zaten.
Umut Bulut’un babasının durumu elbette trajedidir ama haberler odaklı olursa bu hayatını kaybeden diğer insanların canlarının daha çok acımasına neden olur.
Terör insanları öldürerek, yaşayanlar üzerinde dehşet yaratmaya çalışır. Haber yaparken bunu hiç unutmamak ve hep ona göre davranmak lazım....