O iki terörist, Türkiye Cumhuriyeti’nin savcısının başına silah dayayıp fotoğrafı çektirdiklerinde ve o fotoğrafı sosyal medya üzerinden kamuoyuna ulaştırdıklarında yaptıklarının bir “intihar eylemine” dönüştüğünü biliyorlardı, bi’tek bizim meslektaşların önemli bir bölümü anlayamadı!..
Dünyada hiçbir devlet o tür bir fotoğraftan sonra teröristin şartlarını kabul etmez. Müzakere, teröristin şartlarını kabul etmeden olayın nasıl sonlandırılacağına odaklanır. Uzman müzakereci, saatler boyu, sorduğu sorulara aldığı cevaplarla karşısındakinin ruh halini ortaya çıkarır, teröristin bir noktada eylemden vazgeçip geçmeyeceğini anlamaya çalışır, herhangi bir çözülme olmayacağını anladığı anda da geri çekilir, son sözü “özel tim”e bırakır.
DAEŞ’in Musul’da rehin aldığı 49 Türk olayında kritik an, Başkonsolos Öztürk Yılmaz’ın, örgütten gelen “Türkiye aleyhine konuş” baskısına ve video çekimine “beni öldürün” yanıtı vermesidir. Yılmaz o noktada zayıf davransa, rehine görüntüleri ve Türkiye aleyhine konuşan başkonsolos videosu sosyal medyada yayınlansaydı, hiçbir şey yaşanıldığı kadar güzel olmayacak, Türkiye müzakere yerine, yüksek olasılık ağır kayıplara neden olabilecek bir kurtarma harekatını ön plana alacaktı.
Rehine olaylarında gazeteciye düşen görev, olayın merkezinde değil, kenarında ama yakından izleyen bir konumda olmaktır.
Terör eylemini yapanla temas kurmaya çalışmak, onun propaganda amaçlı söylediklerini anında kamuoyuyla paylaşmak, müzakere yürütenlerin işlerini çıkmaza sokar, sonu, Çağlayan Adliyesi’nde yaşanıldığı gibi kanla bitebilecek gelişmeleri tetikler.
Şehit savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınması olayının o fotoğraf ortaya çıktıktan sonra bir “intihar eylemi” olduğu anlaşılmıştı, gazetecinin artık orada işi yoktu...
Sosyal medya şehveti
Yorum ve haberlerini medya zemininde kamuoyuyla paylaşma mesleğine sahip gazetecilerin “sosyal medya şehveti”ne kapılmalarını ve hele, rehine alma gibi bir eylem sırasında ortalığı karıştıracak yorumlar “patlatmalarını” anlamak mümkün değil.
Köşe yazısında, haberinde, ekran programında söyleyemeyeceklerini sosyal medyadan söylemek, hele, ortada bir insanın canı söz konusuyken yaşanılan bir terör eylemini günlük siyasetin malzemesi yapmaya çalışmak mesleğimize açık bir ihanettir!..
Türkiye, Çağlayan Adliyesi’nde bir “terör eylemi” yaşadı, bunu yapan 2 kişi “teröristti...” Söz konusu eylemi, “adaletsizliğe karşı haklı bir başkaldırı” olarak görüp, teröristi de “eylemci” kabul etmek, “terörizmle işbirliğidir”, bunun gazetecilikte yeri yoktur. Adalet, ne zaman, bir terör örgütünün adliye basmasıyla aranır oldu?..
“Benim teröristim iyidir” mantığının yer bulamayacağı tek zemin gazeteciliktir. Bunu yaptığımızda, toplumu, benzerini 70’li yıllarda yaşadığımız ve bir askeri darbeye neden olmuş “ağır kaos ortamına” sürüklemiş oluruz.
Size “sempatik” gelen bir “terör eylemine” gerekçe yaratmaya başladığınız anda, yarın “antipatik” gelecek eylemlerin de yolunu açmış olursunuz.
Bu tavır, meslek açısından “Rus ruleti”dir.
Terör hükümetleri güçlendirir
“Muhalif gazetecilerin”, bir terör eyleminin etrafında dolanmaları, akılcı değildir. Terör, hükümetleri güçlendiren, devlet mekanizmalarını keskinleştiren yapıya sahiptir, muhalefetin silahla buluşması halinde kazanacak taraf bellidir.
Daha vahim olan, kamuoyunun, meşru gördüğü muhalefet unsurlarını (siyasi partiler, STK’lar ve medya) ülkede “kontrollü kaos” çıkarmak için kullanılan bir takım terör örgütlerinin “yanında” görmesidir.
Halk bunu af etmez!..
“Terör”le yolları kesişen siyasi parti, STK ve medyanın “meşruiyet” sorunu kendiliğinden doğar, seçmen, “meşruiyeti koruyan” tarafın arkasında toplanmaya başlar.
“Rehine krizi” sürecinde ve devamında “muhalif gazetecilerin” sergilediği tablonun “akıl dışı” olması da bu gerçeğe dayanmaktadır.
SON SÖZ: Terör halkın meşru muhalefetine vurulmuş ağır bir darbe ve insanlık suçudur!.. Gazeteci, kimden, hangi amaçla gelirse gelsin terörizme karşı duran meslek sahibidir. Silahın girdiği yer, siyasetin noktalandığı mekandır, hiçbir gazeteci, bu nedenle, bir teröriste “sıcak bakamaz...”
BİLGİ NOTU: Küresel medya kuruluşlarının hepsi, gazetecilerle, yayın ilkelerine ve uluslararası gazetecilik kriterlerine aykırı olması halinde sosyal medya mesajlarının işe son verme gerekçesi olacağına ilişkin özel anlaşmalar imzalamaktadır.