“Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ile “Çözüm süreci” hem birbiriyle alakalı, hem de alakasız iki alandı.
Birinde Kürt kimliğinin inkarından kaynaklanan sorunların temelli olarak çözümlenmesi ve dolayısıyla bu ülke Kürtlerinin kendi devletlerine aidiyetlerinin pekiştirilmesi amaçlanırken ötekinde silahların toprağa gömülmesi amaçlanmıştı.
Birinde muhatap doğrudan Kürt halkıydı. Ötekinde elinde silah bulunduran örgüttü. HDP ikinci sürecin sadece postacısı konumundaydı.
Daha anlaşılır bir ifadeyle HDP, ikinci süreçte İmralı ile Kandil arasında mekik dokuyan, yani mesaj teatilerini sağlayan bir postacı rolündeydi.
Birinci süreçle amaçlanan; inkar, asimilasyon ve zor politikalarıyla bölünmenin eşiğine getirilen Türkiye’yi yeniden birleştirmek ve düşmanlaştırılmak istenen iki halkın kardeşliğini kalıcı bir biçimde kökleştirmekti.
Birinci süreç başarıyla tamamlandı.
Zaten bu yüzdendir ki PKK tekrar silaha başvurduğunda beklediği halk desteğini bulamadı. Tam tersine kendisine tepki duyan bir Kürt halkı realitesiyle karşı karşıya geldi. Bu tepki, PKK tarafından oluşturulan acımasız tehdit ve ölüm politikasına rağmen 1 Kasım’da sandığa yansıdı.
Şimdi hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yeni bir dönem başlıyor. Bu dönemin kodlarını doğru okumak lazım.
***
Cumhurbaşkanımızın dediği gibi “Milli Birlik ve Kardeşlik” süreci kesintisiz devam edecek. Kürt halkının demokratik kazanımları sonuna kadar muhafaza edilecek. En önemlisi, gerekli olan demokratikleşme adımları da cesaretle atılacak. Yani kimlik ve kültürel haklara ilişkin her türlü talep bir büyük birlik ve kardeşlik hamlesinin gereği olarak atılacak. Kürt halkının talepleri eşit vatandaşlık anlayışı çerçevesinde karşılanacak. Burada AK Parti’nin iki anlayışının belirgin bir biçimde herkes tarafından doğru anlaşılması gerekiyor: Birincisi, eşit vatandaşlık, ikincisi kardeşlik anlayışı.
Bu ülkede yaşayan herkesi –dini, dili, ırkı, mezhebi ve yaşam tarzı ne olursa olsun- kendinden bilip temel hak ve özgürlüklerde eşitlemeyi amaçlayan demokratik bir vatandaşlık anlayışı AK Parti için olmazsa olmaz bir öneme sahiptir.
Aynı dini ve inancı paylaşan kardeş halklar arasında birlik ve kardeşlik anlayışını derin bir biçimde pekiştirmenin, AK Parti’nin yaslandığı kültürel ve tarihsel kodlar bakımından çok büyük bir değere sahiptir. AK Parti’nin bu ülkedeki varlık sebeplerinin başında bu birbirini bütünleyen iki anlayış temelinde yeniden büyük Türkiye’nin inşası geliyor.
O yüzden “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” kesintisiz bir biçimde devam edecek.
Bu süreçte muhatap ne Kandil’dir, ne de HDP… Ne Kandil, ne de HDP, Kürt halkının temsilcisidir.
***
Peki çözüm süreci ne olacak? Muhatap kim olacak? İşte burada ince ayar bir yeni politika devreye girecek. Kürt halkının geleceği hiçbir zaman Kandil ve HDP ile müzakere edilmediği gibi bundan sonra da edilmeyecek. Çözüm süreci, Kürt halkının geleceğinin müzakere edildiği bir süreç değildi. Sadece silahlı mücadelenin kesinkes tasfiyesini amaçlayan bir süreçti. Birilerinin iddia ettiği gibi, terörle müzakere süreci değildi bu süreç, terörü sonlandırmak içip yapılan bir girişimdi.
Herkese kazandıracak kalıcı bir barışa fırsat tanımak için başlatılan bu sürecin kıymetini artık herkes görmeli. Şayet “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”yle amaçlanan şey gerçekleşmemiş olsaydı, PKK 7 Haziran’dan sonra başlattığı silahlı isyanına halktan büyük bir destek bulurdu. Bunun gerçekleşmemiş olması, PKK’ya halkın destek sunmaması Erdoğan’ın büyük bir cesaretle başlattığı bu sürecin başarısı dolayısıylaydı.
Çözüm süreci, silahların temelli bırakılmasını amaçlayan bir süreç olduğu için elbette bu amaçtan vazgeçmek mümkün değil. Ama gelinen noktada artık farklı bir süreç anlayışına ihtiyaç var. HDP sürecin eskisi gibi olacağı hayaline kapılmasın. Yeni döneme uygun yeni bir süreç başlasın isteniyorsa yapılması gereken öncelikli şey: Kandil’in koşulsuz bir biçimde silahlı güçlerini derhal sınır dışına çekmesi ve artık silahlarını toprağa gömmek istediğini göstermesidir.
PKK’nın silahları ve silahlı unsurları Türkiye için tehdit unsuru olarak durduğu sürece zinhar çözüm sürecinden bahsedilemez. Ne Kandil ne de HDP bu süreçte muhatap alınmaz. Terörle mücadele kararlı bir biçimde sonuna kadar devam eder.
Terörle mücadele aslında Kürt halkı üzerinde kurulmak istenen PKK zulmünün sonlandırılması anlamına gelir. Bir yanda demokratikleşme adımları, öbür yanda bölge için gerekli ekonomik yatırımlar, öbür yanda da Kürtleri PKK’ya karşı özgürleştirecek bir terörle mücadele pratiği eş güdümlü olarak devreye sokulur. Bu sürecin muhatabı da Kürt halkının kendisi olur. Kürt halkının kanaat önderleri, aşiret reisleri, sırtını Kandil’e yaslamayan sivil toplum örgütleri olur…
Terör/silah üzerinden siyasal sonuçlar devşirme dönemi bitti.