Bugün bir aksilik olmazsa önceden belirlendiği üzere AK Parti ve CHP Genel Başkanları koalisyon görüşmeleri için nihai olarak bir araya gelecekler. Çıkacak kararı herkes merak ediyor. Herkesin bir kanaati var ama kimse yüzde yüz ifadelerle konuşmuyor çünkü herkes CHP ve AK parti’nin doğaları, sosyolojileri, siyasetleri, ufukları, ülküleri itibariyle birbirinin tam terzi yerlerde duran iki parti olduğunun farkında.
Biraz başa gidelim; bugünkü CHP, aslında AK Parti’nin yarattığı bir CHP. Eski Türkiye’nin hüküm sürdüğü bir vasatta bugünkü CHP olmazdı. AK Parti CHP’yi kendini değiştirmeye icbar etti. CHP bu süreçte laiklik bagajını hafifletmek zorunda kaldı. Zoraki de olsa “411 el kaosa kalktı” manşetinin atılmasına zemin hazırlayan CHP’den başörtüsünün kamuda serbest kalmasına ses çıkaramayan, Meclis’teki başörtülü vekillere had bildirmeye cesaret edemeyen bir CHP yarattı Ak Parti.
Sırtını dayadığı vesayet kurumlarından mahrum kaldıkça CHP siyaset denizinde kulaç atmaya başladı. Siyasi parti olmaya, değişmeye, yenilenmeye çabaladı. Fakat yolun bir yerinde bu sefer de yeni vesayet odaklarına kaptırdı paçayı. Ve aslında bizim AK Parti siyasetinin mecbur bıraktığı bir doğal süreç olarak okuduğumuz CHP’nin değişim hikayesi, basbayağı Kemal Kılıçdaroğlu’nu o koltuğa oturtan güçlerin istek ve himayesiyle gerçekleşmekteydi.
Ak Parti sonrası için hem Türkiye’nin muhafazakar ana gövdesine sempatik gelebilecek hem de Batı ile müttefik hazır bir siyasi partiyi el altında tutmak. İpler yine onların elinde olacaktı, AK Parti’yi devirdiklerinde koltuğa oturttukları CHP eliyle Türkiye’yi kendileri yöneteceklerdi.
CHP bir taraftan Paralel Yapı ile girdiği bu gayrimeşru ilişki yüzünden, bir taraftan da Türkiye’de harekete geçirilmiş DHKP-C gibi taşeron terör şebekeleriyle ideolojik yakınlık kuran kesimlere kendini açmak suretiyle “yenileşme” şansını hakkıyla kullanamadı.
Ama son tahlilde AK Parti bugünkü CHP’ye ilham kaynağı oldu.
CHP’yi şu günlere getiren AK Parti bir de iktidar ortağı yaparsa bu artık tabiri caizse babanın oğluna yapmayacağı bir kıyak olacak.
***
İki parti arasında bir koalisyon kurulacaksa da bana kalırsa bunun kazançlı tarafı Kılıçdaroğlu ve CHP olacak. Ak Parti ve Ahmet Davutoğlu’nun hanesine ise bir ‘fedakarlık’ olarak yazılacaktır olası bir koalisyon.
Ama Suruç sonrası denklemde asıl sıkıntılı olan söz konusu koalisyonun terörün gölgesinde kurulması ihtimali.
7 Haziran’dan hemen sonra CHP-AK Parti koalisyonunu satın alanlar, “büyük koalisyon” adını koymak suretiyle sabah akşam bunun Türkiye’nin selameti ve saadeti için en rasyonel tercih olduğunu söyleyenler, PKK’nın 11 Temmuz’da ilan ettiği “ateşkes bitmiştir” kararını Suruç katliamı sonrasında realize etmesiyle birlikte “Türkiye terör saldırılarından kurtulmak için de CHP ile koalisyon kurmalı” demeye başladılar.
Ak Parti’ye uygulanan “koalisyonu kur” baskısına “yoksa terör devam eder” de eklenmiş oldu. “Yazık bu ülkeye” manşetleri, “Gözler onda” diyerek görüşmeden koalisyon çıkmazsa faturayı peşin peşin Davutoğlu ve Ak Parti’ye dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yükleme kurnazlığı falan, hepsi bir anlamda “terörü sona erdirmek için CHP ile koalisyon kurulmalı” önermesine işaret ediyor.
CHP ile görüşmelerde sona yaklaştıkça terörün şiddetini artırması ise kamuoyu nezdinde “yapın da kurtulalım” duygusunun gelişmesine yol açıyor.
Soru basit; CHP ile koalisyon kurulması için mi PKK terör yapıyor?
Şayet böyle düşünüyorsanız bunu açıkça söyleyin. Aksi takdirde terörün ekmeğine yağ sürmüş oluyorsunuz. “CHP ile kurulacak bir koalisyon, terörün bitmesini sağlayabilir” dediğiniz her an şaibe altında kalıyorsunuz.