Büyük sorunlara kolay çözümler sadece masallarda ve ideolojilerde olur. Emek harcamadan, kısa yoldan, herkesi mutlu edecek, herkesin taleplerini karşılayacak, akşamdan sabaha çözüm bekleyenler yanılırlar ve yanıltırlar. Bu nedenle terör ve ayrılıkçı Kürtçülük sorununun kolay çözümünün olmadığını, bu zorlu yolda sabır ve emek vermememiz gerektiğini bilmek zorundayız.
Evet, Öcalan-MİT görüşmesi ümit vericidir. Yeniden bir süreç başlamıştır. Ancak ortada henüz çözülmüş bir tek sorun bile olmadığı gibi, elimizde kötü sonuçlanmış geçmiş girişimlerin acı burukluğu da vardır. Dahası süreç pek çok mayınlı alanla dolu olmakla birlikte görüşmelerde 4 temel risk olduğunu söylememiz de mümkündür:
İlk risk Öcalan’ın kendisi. Bazıları onu barış getirmek isteyen Mandela’ya veya Gandi’ye benzetmek istese de Öcalan ne pasifisttir ne de çareyi siyasette arayan bir kişidir. Öcalan’ın silaha ve teröre olan inancı hapiste geçirdiği son 14 yılda bile değişmemiştir. PKK ve BDP ile yaptığı haberleşmelere bakarsanız Öcalan’ın hala terörü kullandığını açıkça görürsünüz. Öcalan’ın farkı zorda kalınca her şeyi yapabilecek bir faydacı, hatta bir fırsatçı oluşudur. Yeniden imkânını buluncaya kadar sinebilmesi Öcalan’ı bugünlere kadar yaşatan en önemli unsurdur. Bu bağlamda Öcalan’ın hapiste olması Türkiye’nin şansıdır. Bugün 63 yaşında olan Öcalan bir 14 yıl daha böyle geçer ise 77-78 yaşlarında pek de bir şey yapamayacağını düşünmektedir ve İmralı’dan çıkmayı kendince Kürtçü hareketin merkezine yerleştirmektedir.
Sabotaj ihtimali
İkinci büyük risk PKK. Örgüt Öcalan’a karşı koyabilecek bir cesarete sahip değil. Çünkü Öcalan imgesi örgütü bir arada tutuyor, bölünmekten koruyor. Ayrıca Öcalan imgesi PKK’ya doğal bir destekçi kitle de sağlıyor. O sayede para topluyorlar, adam buluyorlar vs. Fakat Öcalan’ın öncelikleri ile PKK’nınkiler farklı. Görüşmelerin bir yerinde örgüt ile Öcalan arasındaki bağlar büyük oranda kopabilir, sertlik yanlıları süreci sabote edebilirler.
Üçüncü büyük risk ise PKK’nın uluslararası bağlantıları. Daha geçenlerde yapılan operasyonda öldürülen militanların ikisi İran kökenliydi. Örgütte Suriye ve İran kökenlilerin oranı tarihte görülmemiş bir şekilde arttı. Üstelik bunların sadece sayısı değil, örgüt içindeki etkinlikleri de arttı. Bu nedenle sürece İran, Suriye, hatta Irak ne der, iyi düşünmek gerekir. Aynı şekilde İsrail, Rusya, ABD ve Avrupa da denklemde nerededir iyi hesaplamak gerekir. PKK artık bir Türkiye örgütü değil, uluslararası bir yapı. Öcalan’ın ise uluslararası bağlantıları yok denecek kadar azaldı.
PKK bölünürse
Son olarak tüm bu riskler aşılsa dahi PKK’nın parçalanması ve pek çok PKK’cığın ortaya çıkması sorunu bitirmekten ziyade dağıtabilir. Belki yeni örgütçükler PKK kadar geniş bir kitleye hitap edemezler, ancak terör yoluyla öldürücülükleri artabilir ve Türkiye yeni bir Kürtçü terör dalgasına girebilir.
Bunları söylerken karamsar olduğum veya görüşmeleri desteklemediğim düşünülmesin. Tam tersine, yukarıdaki riskleri görüşmeler yapılmasın diye değil, daha dikkatli yapılabilsin, gerekli tedbirler alınabilsin düşüncesiyle yazıyorum.
Hepsinden önemlisi ise Türkiye güvenlik önlemlerini sanki görüşmeler hiç yapılmıyormuş gibi arttırmaya devam etmelidir. Özellikle sınır güvenliğine dönük olarak alınan önlemler bir an önce tamamlanmalıdır. Sınır boylarında uyuşturucu ticareti ve kaçakçılık hiçbir nedenle tolere edilmemelidir. Aksi halde bu iki büyük kaynak terörü ve diğer suçları finanse etmeye devam eder. Ve elbette güvenlik güçleri arasında yakalanan uyum güçlendirilerek sürdürülmelidir. PKK ile anlaşma sağlansa ve örgüt tüm silahlarını yok etse dahi bu saydığım alanlarda zaaf gösterecek bir Türkiye felaketleri adeta davet etmiş olur. Geçmiş bunun örnekleriyle doludur.