İHL’ler yani İmam Hatip Liseleri; İHL’yi bilmeyen yoktur ama yine de başlıkta kısaltarak vermek zorunda olduğum için açılımını yapıyorum.
TEOG’a bir milyon üç yüz bin dolayında öğrenci katıldı.
Öğrenci yerleştirme sürecinde küçük de olsa aksaklıklar mevcut; hiç olmasa idi daha iyi olurdu, buna kuşku yok.
Ancak, ilk kez denenen bir sistemde çok da yaygın olmayan yanlışlar yapılmış, düzeltiliyorlar, sistemin tümünü bu küçük işleyiş aksaklıkları üzerinden hırpalamak ne kadar anlamlı bilemiyorum.
Sayın Nabi Avcı da, Milli Eğitim Bakanı, tüm yanlışların on-on beş gün içinde nakil süreçlerinde çözümleneceğini ifade ediyor, inanıyorum.
Söz konusu yerleştirme sürecinde Türkiye Musevilerinin hahambaşı, yani dini lideri Sayın İsak Haleva’nın torununun da bir İmam Hatip Lisesi’ne yerleştirilmiş olması haklı gerekçelerle alaycı eleştirilere neden oldu.
Sayın İsak Haleva’nın Musevi torunu bir İHL’de okuyamayacağı için muhtemelen bir özel okula geçişi yapılmıştır bile.
Sayın İsak Haleva’nın, hahambaşının torununun bir İHL’de okuyamayacağına rağmen bu okullardan birine yerleştirilmiş olması kanımca zaten TEOG süreçlerinin bir yapısal yanlışı değil, çocuk açıkta kalmış ise sistem muhtemelen bu Musevi genç yurttaşımızı bir okula, tesadüfen de bir İHL’ye yerleştirmiş, bu tuhaf yanlış mutlaka düzeltilmiştir.
Kanımca bu süreçte esas sorun yukarıda kullandığım cümlenin, “Sayın İsak Haleva’nın Musevi torunu bir İHL’de okuyamayacağı için” ifademin kimse tarafından garipsenmiyor olmasıdır.
Bilebildiğim kadarıyla TEOG devlet okullarına yerleştirme yapıyor.
Bu devlet okulu lafını da çok sevmiyorum ama anlamı vergi mükelleflerinin gayretleriyle finanse edilen okullar.
İHL’ler de ülkemizde devlet okulları yani vergi gelirleriyle finanse edilen okullar.
İHL’lere çok önemli bir toplumsal talep olduğunu, bu talebin de mutlaka karşılanması gerektiğini daha önce de yazdığımı hatırlatayım ama bu talebi karşılama yönteminin vergilerle finanse edilen bir sistem olması şart mıdır?
Bırakın şart olmasını, hakkaniyete uygun mudur?
Vergi gelirleriyle finanse edilen kamu hizmetleri, genel eğitim, sağlık, adalet, savunma gibi hizmetler TÜM VATANDAŞLARA ulaşan, ulaşma ihtimali olan hizmetlerdir.
Hahambaşının torununun, ki vatandaşımızdır, yerleştirildiği İHL’de okuma ihtimalinin olmaması bu okulları klasik, vergilerle finanse edilen bir eğitim müessesesi olmaktan uzaklaştırmaktadır.
İHL’lerin finansman yöntemi gönüllü finansman olabilir, yeni bir vakıf sistemi olabilir, vergi gelirlerine endeksli ama gönüllü katılıma dayanan bir kamu modeli olabilir (bu konuyu başka bir yazıda ele almak isterim) ama vergi mükellefi bir vatandaşın kendisinin, oğlunun, torununun böyle bir okulda okumasının düşünülememesi olmaz.
Ya da başka bir çözüm, çok daha nitelikli bir çözüm olabilir.
İHL’ler, o zaman adının da başka olması gerekebilir, mesela ilahiyat, teoloji anlamında, liseleri olabilir, klasik eğitimin yanında tüm insanlara yönelik bir genel ilahiyat eğitimi paralel olarak verilir, İslam pratiği için de özel saatler konur.
Bu çözümü bir yurttaş olarak gerçekten isterim doğrusu ama bu nitelikte bir eğitimi yürütecek kadrolara sahip olmadığımızı da çok iyi biliyorum.
Bu mesele TEOG sürecinin asli sorunu değil, farkındayım ama bir yerde teorik bir sorun var ise bu sorunun başka alanlara yansıması kaçınılmaz olabiliyor. Hahambaşı’nın torunu da bir İHL’ye yerleştirilebiliyor ve bu durum da “komik bir durum” olarak sunulabiliyor.
Bildiğim kadarıyla hem İHL’lerde, hem İlahiyat Fakültelerinde hiçbir gayri Müslüm vatandaşımız okumuyor, okumayı bile düşünmüyorlar ama bu durum kamu hizmeti açısından gerçek bir sorun.
Keşke ilahiyat liselerimiz olsa, bu liselere, İlahiyat fakültelerimize dünyanın her yerinden Müslüman, Müslüman olmayan ilahiyat-teoloji okumak isteyenler gelse.
Ve bu gelenleri tatmin edecek bir öğretmen, öğretim üyesi kadromuz da olsa.