Bugün, TEOG sürecinde, ortaöğretim kontenjanları, lise türleri ve bu sayılar içinde İmam Hatip Liselerinin (İHL’ler)sayısal yeri ve buradan kalkarak da devlet anlayışımız üzerine bir-iki şey söylemek istiyorum.
Liselere toplam yaklaşık 1 milyon 350 bin öğrenci girecektir.
Söz konusu 1 milyon 350 bin öğrencinin yine yaklaşık iki yüz bini İmam Hatip Liselerine kayıt yaptıracaklardır.
Yine yaklaşık dört yüz bin öğrenci klasik liselere (Anadolu liseleri), beş yüz elli bin öğrenci de meslek (teknik-meslek) liselerine girecekler; yüz elli bin öğrenci de çok programlı Anadolu liselerine kayıt yaptıracaklar.
Bu temel kategorilerin dışında Fen liseleri, Sosyal Bilimler liseleri ve YEP’le öğrenci alan özel liseler mevcut.
Bugünkü konum İmam hatip Liseleri; İmam Hatip Liselerinin meslek liseleri kategorisi dışına taşınmış olması olumlu bir adım, herkes biliyor ki, İHL’ler meslek liseleri değil, hiçbir aile ya da en azından çok büyük çoğunluğu çocuğunu imam olsun diye bu okullara (İHL’ler) göndermiyorlar.
Çocuklarını İHL’lere gönderen ailelerin hedefi çocuklarının klasik bir eğitim görmesi ama paralel olarak da din kültürü ile de güçlü biçimde beslenmeleri, bu açıdan İHL’lerin meslek lisesi olarak görülmemeleri çok olumlu.
Gelelim sayısal tablonun kısa bir yorumuna; yaklaşık 1 milyon üç yüz bin öğrenciden iki yüz bini, yaklaşık yedide biri İHL’lere kayıt yaptıracaklar.
Bu oran, yedide bir, nerede durduğunuza göre, düşük ya da yüksek.
Geleneksel muhafazakar-devletçi kesimden geliyorsanız bu oranı düşük bulabilirsiniz; neden sadece muhafazakar değil de muhafazakar-devletçi tabirini tercih ettiğimi aşağıda açıklamaya gayret edeceğim.
Şayet bir laikçi iseniz bu oranı, yedide biri çok yüksek bulursunuz, İHL’lerin meslek liseleri dışında değerlendirilmelerine de karşı çıkarsınız.
Benim pozisyonum bu iki kategorinin de epey dışında.
Çocuklarının klasik lise eğitimine paralel olarak din kültürü ve eğitimi almasını isteyen çok sayıda aile var; başka bir ifade ile de İHL’ler toplumsal bir talebe tekabül ediyorlar.
Ancak, bu aşamada benim aklım biraz karışıyor ve şöyle bir değerlendirme yapıyorum: Toplumsal talep ne kadar büyük ve gerçek olsa da bu talebin arzının devlet eli ile gerçekleşmesi şart mıdır?
Çevremize bir göz atalım, büyük bir toplumsal talebe yanıt veren konular, kurumlar var ama bu taleplerin gerekli arzı devlet tarafından değil özel birimler tarafından yapılıyorlar.
Elinizde tuttuğunuz gazete(ler) de büyük bir toplumsal talebe tekabül ediyorlar ama, Allah’a şükür, devlet, Resmi Gazete dışında gazete üretmiyor.
Başka bir yazımda da TRT, Anadolu Ajansı gibi kurumların da artık özelleştirilmeleri gereği konusuna değineceğim.
Gazetesiz, kağıt ya da internet, bir toplum düşünemiyorum; benzer bir biçimde İHL’siz bir Türkiye de düşünmekte zorlanıyorum, bu büyük bir despotluk olur çünkü ailelerin, çok sayıda ailenin böyle bir talebi var.
Ancak, çok ciddiye aldığım ve demokratik bir açıdan yorumladığım laiklik ilkesi bence sadece ve sadece kamu parasının vatandaşın inançları karşısında nötralitesi demektir, TBMM’de söz alan bir milletvekili konuşmasına bir dua ile başlayabilir, bence zerre kadar sakıncası yoktur ama kamu parası, vergi mükellefi parası sadece herkese ulaşan kamu hizmeti içindir, hiçbir vatandaş gayrimüslim ailenin çocuğunu gönderemeyeceği bir okula harcanamaz.
İHL’ler, sayıları daha da artabilir, müfredatları daha da devlet kaygılarından uzaklaştırılabilir, tüm okullarda sınıflara Atatürk resmi asmak şart olmaktan çıkmalıdır, tek denetim genel kamu düzeni gerekçesidir, artık sivil toplumun öncelik yapacağı, finanse edeceği okullar olmalıdır.
Gerçek muhafazakar arkadaşların neden ülkemizde hala özel İHL’lere izin verilmediğini düşünmelerini istirham ediyorum, bu sorunun yanıtı “muhafazakar-devletçi” ibaremin nedenini açıklayacaktır.
200 bin çocuğu okutacak İHL’yi özel kurumlar açabilir mi demeyin, önce Özel İmam Hatip Liselerinin (ÖİHL) önündeki yasal engelleri kaldırın, sonrasını görelim hep beraber.