Yüksek Seçim Kurulu’nun 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri dönemiyle ilgili özel televizyon kanallarına kestiği cezaları biliyorsunuz. RTÜK’ün raporlamaları doğrultusunda “gerici mevzuat” bahane edilerek cezalar üst üste geldi. (YSK ve RTÜK’teki Paralel parazitler bu yazının konusu değil)
Ne hikmetse ceza kesilen kanalların ortak yönü, Ak Parti yanlısı yayın yapan kanallar olmasıydı. Ülke TV, A Haber, 24 TV, Tv Net, TGRT Haber cezaların en ağırlarına muhatap oldu. (Ceza için gönderilen RTÜK belgesellerinin teknik kalitesinin berbat olması bir tarafa, içerik olarak da sakıncalıydı)
RTÜK’ün ve Yüksek Seçim Kurulu’nun “gerici mevcuat”tan aldıkları güç ile kestikleri cezalar çok tartışıldı.
Bu tartışmanın birini de dün İstanbul SETA’da gerçekleştirdik. SETA, Televizyon Yayıncıları Derneği ve Medya Derneği’nin organizasyonunda “Televizyon Haberciliği Çalıştayı” gerçekleştirdik.
Çalıştaya Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da katıldı.
Numan Kurtulmuş konuşmasında medyanın 3 ayak üzerinde yükselmesi gerektiğine işaret etti.
Bir: Fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü...
İki: Basın ahlakı, insan onuruna hürmetkarlık...
Üç: Milli-manevi, yerel değerlere sahip çıkmak.
Aslında işin özeti bu kadar. Medyanın temel kriterleri olarak da sayabileceğimiz bu 3 ayağın sağlamlaştırılması tartışılan birçok konuyu da sonlandıracaktır.
SETA’daki çalıştayda öne çıkan meselelerin başında Yüksek Seçim Kurulu’nun “Kamu yayıncılığı yapan” TRT’nin kriterleri üzerinden özel televizyonlara kestiği cezalardı. Bu konuda da mutlaka en kısa sürede yasal düzenleme ihtiyacının doğduğu belirtildi.
Fakat, TRT kanunu ve RTÜK kanunu başta olmak üzere birçok yasada değişiklik yapılması zaruri.
Televizyon haberciliğinin tartışıldığı toplantıda ben de şu önerilerde bulundum:
Haberler ölçüme girmeli mi? Yani majör kanalların haber bültenleri ve haber kanalları reyting ölçümünde olmalı mı? Zira televizyonun tamamının bir kurmaca olduğunu biliyoruz. O halde izlenmek, daha çok izlenmek için haberi de sonuna kadar kurmaca şeklinde hazırlamak zorunda kalıyoruz. Örneğin bir şehit cenazesinin haberleştirilmesinde izlenmeyi artırmak için kullanılan fon müziği o haberi “kurmacaya” yani bir drama filmi kıvamına getiriyor. Bu durumda haber “gerçekten” başka bir şeye dönüşüyor. O halde haberin ölçümden çıkarılması gerekmez mi?
Haberin ölçümden çıkarılması fikrini haber kanallarının ölçümü içen geliştirilecek yeni kriterleri de ilave edebiliriz.
Bu noktada Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un bir tespitini daha paylaşmalıyım. Dedi ki Kurtulmuş “Üniversite eğitimi boyunca bir gencin eğitim süresi bin saat. Oysa aynı gencin aynı zaman diliminde televizyon karşısındaki geçirdiği süre bin 300 saat. O halde televizyonu eğitim anlamında daha etkin kullanamaz mıyız?”
Gerçek şu ki Türkiye televizyon izleme açısından sadece Amerikalılarla yarışıyor dünyada. Lakin televizyon yapıcılarının elini kolunu bir şekilde bağlayan “izlenme kriterleri” birbirine benzeyen birçok programın televizyonları teslim almasına neden oluyor.
Burada sanırım, ölçüm yapan firma, ölçüm yaptıran (Televizyon Yayıncıları Birliği gibi), reklam verenler Numan Kurtulmuş’un işaret ettiği üç konuda mutabık kalmalı.
Bu mümkün mü? Zor görünüyor.
SETA’da Medya Derneği ve Televizyon Yayıncıları Derneği tarafından düzenlenen çalıştayın yakın gelecekte yasal olarak yapılması düşünülen düzenlemelere ışık tutmasını umuyorum.