Arabaları ters yüz edip yaktıktan sonra üzerinde poz veren gezicilerin dayanağı ‘Devrim dönemlerinde simgelerin yakılmasından daha önemli bir şey yoktur’ sözüyle Marksist Eric Hobsbawm’a aitti. Bu söz ile kendilerince alternatif sanatı inşa ediyorlardı (!)
Fransa’da Saint-Anteino semtinin kadınlarının başlattığı ayaklanmayla beraber yoksulların sopalarla Versay Sarayı’na yürüyüşlerini örnek alıp Taksim’den Beşiktaş’a Başbakanlık Ofisi’ne doğru sopalarla yürüyüşe yine Gezi olaylarında rastlanılmıştı.
1605’te İngiltere Parlamentosu’nu yakmaya çalışan Guy Fawkes idam edilmiş daha sonrasında İngiltere’de yaşanan protestolarda eylemciler Fawkes maskelerini kullanmıştı. Aynı durum Gezi olaylarında yaşanmış, Fawkes maskeleriyle eylemciler objektiflere poz verme yarışına girmişti. Gezicilerin parlamentoyu yakma girişiminde bulunan bir insanın maskesini takarak giriştiği eylemler demokrasiye sahip çıkan sözde şirin gençlerin demokrasiden ne anladıklarını gösteriyordu.
17 YY’da özellikle Şili’de ev kadınlarının hükümete karşı yaptıkları eylemlerde evde yiyecek içecek yok anlamında tencere tava çalmaları, Gezi’de eylemcilerin evlerinde hangi yiyecek ve içeceğin olmadığı sorusunu akla getirmişti.
Gezi eylemlerinde yapılanları masumane olarak nitelendirenlerin fark edemediği nokta o zamana kadar başka ülkelerde başarıyla gerçekleşen tüm eylemlerin hepsinin sadece Gezi’de kullanılmış olmasıydı. Aslında masum olma buradan kaynaklanıyordu (!) O masum eylemler unutulmadı, kendileri de hiç unutmadı.
Dağlıca saldırısı için dünyadan kınama var haberinde ülkelerin içinde Almanya’nın olmamasına şaşırmazken son otuz gün içinde Alman Der Spiegel, BİLD, Die Welt, ve Deutsche Welle gibi Almanya’nın önde gelen yayın organlarının Kandil’de toplam 21 röportaj yapmalarına da şaşırmadık. Şaşırdığımız en önemli durum, kendi ülkesinden para kazanan sözde avukatların ‘Saraylar başına çökecek’ sözü ile ipinin dışarıda (Almanya) olduğu anlaşılan medyanın algı operasyonlarıyla şehit acısını unutturacak şekilde yine ülkenin Cumhurbaşkanı’na saldırmasıydı aslında. Şaşırılacak bu durumda bu kadar gözü dönmüşlüğe gidecek bir yalan furyasına kendisini en büyük medya olarak lanse eden grubun Erdoğan düşmanlığından dolayı başvurmasıydı, artık yalan sınırlarının belli olmamasıydı.
The Economist’in ‘Erken seçime gitmek kumardır’ sözlerine yönelik yaptığı haberin zamanlamasında Devlet Bahçeli’nin ‘Erken seçim zehirdir’ açıklamaları, Letonya yenilgisini Erdoğan’a bağlayan sözde akademisyenlerin varlığı son zamanlarda yapılmaya çalışılan algı operasyonlarını gözler önüne serse de bunu göremeyen ön yargılı vatandaşlarımızın varlığına üzülmemek de elde değil.
‘Gülen medyasında bir olağanüstü hal beklentisi var, bir şey olacak ve Erdoğan gidecek. Ak Parti dönemi bitecek...’ diye paylaşımda bulunan Hüseyin Gülerce’nin samimi sözlerle yapılmak istenen operasyona dikkat çekmesi de bazı paralelcileri çileden çıkartmıyor değil. Bu çileden çıkmanın sonucu olarak paralel medyanın ‘Sonu nasıl olacak’ tarzında kendilerini açığa çıkaran analizlere başvurmaları da cephenin genişliği hakkında bilgilendirici olurken bazılarının gözlerini açmasına yardımcı olamıyor maalesef.
Gezi’de olduğu gibi sokaklarda mücadele etmenin zamanı gelmiştir. Biz yıkmadıkça yıkılmayacak’ diye mesaj paylaşan Öğrenci Kolektiflerinden ‘Gezi ruhu asıl şimdi lazım’ diyen HDP zihniyetine kadar uzanan bir güruhun tehlikeli açıklamaları eylemcileri tencere tava almaya çağırıyor yine. Burada en çok karlı çıkacak züccaciyeler olacak ama onlar yine çıkardıkları gürültü ve uykusuz kaldıkları gecelerle yetinecekler.
‘Cumhurbaşkanı ya sesini kesmeli ya da çekip gitmeli’, ‘Gerekirse Saraya yürürüz’ açıklamalarından sonra ülkücüleri sokağa davet eden Bahçeli’nin milliyetçilik anlayışını sorgulamaktan yorulduk desek yanlış olmaz. TÜSİAD’ın Gezi olaylarında yakılıp yıkılan yerler için ses çıkarmaması sonrasında, Hürriyet’in kırılan birkaç camı için kınama içeren açıklamaları, Star’a yapılan saldırılarda sessiz kalması, ülkedeki kuruluşların da sözde objektifliklerini gösteriyor.
‘Kendinizi savunun ve parti binalarınızı koruyun’ diye halkı sokağa çağıran zihniyet ile ‘Erdoğan’ın sonu nasıl olacak?’ diye analiz kasan Paralel medyanın yanında ‘Gerekirse Saraya yürürüz’ diyen liderin açıklamaları, aldıkları talimatların tek merkezden olduğuna dair şüphelerin gerçekliğini sizlere bırakalım.
‘Türkiye artık ön görülemez bir ülke haline büründü. Gelişmeler aynı yönde devam ederse Suriye ve Irak’taki kaos iki yıl içinde Türkiye’yi yutacak’ diye Amberin Zaman’a açıklama yapan Eski ABD elçisi Edelman’ın sözleriyle kimlere ne mesaj verdiğini sorgulayalım. Ve amaçlarının ‘Tekrardan Gezi’ ile ne olduğunu söyleyebiliriz, tartışalım.