Hatırlayanınız çıkacak mı, bilmiyorum... Ahmet Necdet Sezer diye bir Cumhurbaşkanımız vardı...
Rahmetli Bülent Ecevit’in bir icadıydı.
Daha doğrusu, Ecevit’in, “Anayasa Mahkemesi Başkanı’ndan Cumhurbaşkanı çıkarma” tutkusunun ya da hevesinin bir ürünü olarak Meclis genel kurulunun gündemine getirilmiş, “yokluktan” Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü Cumhurbaşkanıydı...
En başarısız...
En silik...
En iz bırakmayan...
Hani, bu satırların yazarı olmasa, hiç hatırlanmayacak gibi...
Başarısızdı ama medyadan destekçileri de vardı...
Mesela, “kokmaz bulaşmaz bir adam” olarak tarihe geçecek Zülfü Livaneli bayılırdı ona... Livaneli’nin bayılacağı ve “solun lideri” ilan edeceği Karadenizli müteahhitler de çıkacaktır ileride.
Livaneli türünden destekçileri, Sezer’de bir tür “efsanevi yönetici” vehmederlerdi.
Mesela?
Cumhurbaşkanı seçilmiş ama mütevazı hayatını hiç değiştirmemiş.
Süpermarkette kuyruğa girermiş.
Köşkte üç ampulden birini söndürürmüş.
Kırmızı ışıkta mutlaka dururmuş.
Hiçbir zaman “ayrıcalık” istemezmiş.
Bütün bunlar doğruydu, ayrıcalık istemezdi ama “devlet ve millet işleriyle” de ilgilenmezdi. Cumartesi-Pazar günleri Çankaya’nın kapıları tamamen kapalıydı. (Resmî tatil günü olduğu için.) Dünya yıkılsa, ortaya çıkmazdı, demeç vermezdi, basın toplantısı düzenlemezdi... Devlet memuru alışkanlığıyla Pazartesi’ni beklerdi.
Pazartesi günü de bir şey değişmezdi.
Çünkü Sezer, kendisini “sorumlu” hissetmezdi.
Pülümür’de deprem oldu. Sezer kabuğundan çıkmadı. Aynı şekilde Bingöl ve Afyon’da ölümlü depremler meydana geldi. Sezer kabuğundan çıkmadı. İzmir’de, en küçüğü 5.7 olan üç büyük deprem meydana geldi. Ölümler oldu. Sezer kabuğundan çıkmadı.
Karaman Ermenek’te Grizu patlaması oldu, 10 işçi öldü.
Sezer kabuğundan çıkmadı.
Kastamonu’daki bakır ocağı kazasında 19 işçimiz hayatını kaybetti. Cesetlerine günler sonra ulaşılabildi.
Sezer kabuğundan çıkmadı.
Pamukova ve Tavşancıl’daki tren kazalarında 44 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Sezer kabuğundan çıkmadı.
Diyarbakır’da piste çakılan uçağın enkazından 75 kişinin cesedi çıkarıldı.
Sezer kabuğundan çıkmadı.
Uzatılabilir... Sezer yalnızca iç temas değil, “dış temas” açısından da oldukça yoksul bir Cumhurbaşkanıydı... Yurtdışına çok az çıkmıştır.
Bu hatırlatmayı yapmamın sebebi şu:
Ekrem İmamoğlu, evet “görüntü” veriyor ama iş tutuş ya da tutamayış açılarından Ahmet Necdet Sezer’e çok benziyor. Sezer, resmî tatil günü olduğu için Cumartesi-Pazar günleri Çankaya’ya kapanırdı... İmamoğlu da “resmi izin belgesi”nin dışına çıkmıyor. Daha doğrusu izninden taviz vermiyor. İstanbul’da kıyamet kopsa, ille o resmî prosedürü tamamlayacak.
Neyi mi kastediyorum?
Şunu:
İstanbul’a belediye başkanı seçilir seçilmez, “Çok yoruldum” diyerek 8 günlük Bodrum tatiline çıktı. (Ve Zülfü Livaneli konserinde görüntülendi. Bu, son iki buçuk ayında idrak ettiği üçüncü Livaneli konseriydi.)
Sonra döndü, birkaç gün ortalıkta görüntü verdi, tekrar Bodrum’a kaçtı.
Ne olduysa, bu ikinci tatilinde oldu.
İstanbul’u sel götürdü...
Ekrem Bey ertesi gün “lütfen” İstanbul’a dönebildi ve ajans desteğiyle kırmızı yeleğini giyip afet bölgesinde “görüntü” verdi.
Sonra ne mi yaptı?
Gerekli görüntüyü verir vermez tekrar Bodrum’a kaçtı.
Evet, İstanbul’u sorunlarıyla yüzüstü bırakıp, tatilinin kalan kısmını ikmal etmek üzere tekrar Bodrum’a kaçtı!