Bizim şöyle bir huyumuz var: Her yeni gelişmeyi yalnız bize özgü sanıyoruz; oysa gökkubbe altında hem söylenmemiş söz yok, hem de denenmemiş yöntem bulunmuyor...
Yaşanmış olaylardan ders almayı bilmediğimiz, hele olay başkalarının başından geçmişse üzerinde kafa da yormadığımız için, her yeni karşılaştığımız olayı ‘bize özgü’ sanıyor ve el yordamıyla üstesinden gelmeye çabalıyoruz.
Tarihin bizde sıkça tekerrür etmesi biraz da bu yüzden...
Siyaset-dışı kalması gereken kişi ve örgütlerin siyasete müdahalesi gerçeğiyle karşı karşıyayız ya şimdilerde; bazen ters tepebilecek tepkiler veriliyor buna karşı... Hükümetin tehdidi başarısız kılmak için aldığı tedbirler biraz öyle; kısa vadede çözüm getirir görünse de, biraz daha uzun vadeli bakıldığında, yan etkileri yüzünden bayağı baş ağrıtma potansiyeli taşıyabiliyor o tedbirler...
Daha çok da ülkenin görüntüsü olumsuz etkileniyor bazı tedbirler yüzünden; bu da hükümetin hareket kabiliyetini sınırlıyor... Bugün alınan tedbir işe yaramayabileceği gibi, yarın daha işlevsel bir yöntemle sorunu ortadan kaldırmanın yolunu keşfedecek olsak, o yolu da kendi elimizle kapatmış oluyoruz...
Oysa biraz serinkanlı olunabilse... Ayrıntılara boğulma yüzünden fark edilmeyen temel belirleyiciler üzerinde yoğunlaşılsa... Soruna biraz daha geriye çekilerek bakılsa ve çözümler yan-etkileri az olanlardan seçilse...
Ve çareler hukuk devleti ilkeleri çiğnenmeden demokratik gelenekler hep göz önünde tutularak aransa...
Amerika’da siyasete parababalarının ağırlığını koyma çabası olan ‘Tea Party’ (‘Çay Partisi’) girişiminden haberdar mısınız?
Hatırlatayım: ‘Tea Party’,Beyaz Saray’da hep muhafazakâr bir başkan, Kongre’de de çok sayıda bağnaz Temsilciler Meclisi üyesi ve Senatör bulunmasını sağlamak amacıyla fazla uzak olmayan bir tarihte oluşturuldu. Görünürde Cumhuriyetçi Parti (CP) destekçisi, ama biraz yakından bakıldığında CP içerisindeki ılımlı ve aklı başında politikacıları da yerinden etmeyi amaçlayan bir hareket bu...
Peki arkasında kim var? Yıllık geliri 100 milyar doların üzerinde, ülkenin ikinci büyük sanayi grubu olan Koch Industries şirketinin sahibi iki kardeş... Kurdukları vakıflar aracılığıyla Amerikan siyasi hayatını ve seçimlerini etkilemeye çalışıyor Koch Biraderler... Anayasa Mahkemesi’nin 2010 yılında verdiği bir kararı istismar ederek, kişi başına birkaç bin dolarla sınırlandırılmış bağış hakkını, milyonlarca dolarlık katkılara eriştirme imkânı haline dönüştüren ‘Süper PAC’lar aracılığıyla seçimleri etkileyebiliyorlar...
Milyarlar dökmelerine rağmen istedikleri sonucu alamadı Koch Biraderler ve Tea Party. Beyaz Saray’da iki dönemdir Demokrat bir başkan oturuyor; Senato’da Demokratlar hâlâ çoğunlukta ve biraz daha fazla çalışırlarsa Temsilciler Meclisi’nde de çoğunluk uzun yıllar sonra Demokratlar’ın eline geçebilir...
Kural değiştirmeden... Savcılar ve yargıçları devreye sokmadan... İçeride ve dışarıda kendilerini zora düşürecek yollara başvurmadan...
Tamamen demokratik kurallara ve hukuk devleti ilkelerine uygun davranıp vatandaşları aydınlatarak...
Biraz daha devam etsin, şimdilerde zaten belirmiş huzursuzluk, bizzat CP’nin Çay Partisi hareketine dönüp “Çekin elinizi yakamızdan” hesaplaşmasına kadar varabilir...
Onların da, bu hesaplaşmayı, savaşa dönüştüreceklerini sanmıyorum...
Herhalde biz de kendi sorunumuzla böyle başedebilirdik... Hâlâ yapabiliriz...