Beşiktaş'ın, rakip sahada ve dondurucu bir soğukta oynamanın ilk etki anlarında dengeli olması normaldi. Asıl şaşırtan şey, Rus takımının da Beşiktaş'ın temposuna ayak uydurmasıydı. Siyah-beyazlılar rakip ceza alanına ilk girdiklerinde, aradan 20 dakikaya yakın zaman geçmişti. İşin tuhafı Lokomotiv Moskova da, o ana kadar sıfır etki düzeyindeydi.
Siyah-beyazlılar, rakibin beklenmedik şekilde kof çıkmasından cesaret alarak, inisiyatif yüklenmeye başladı. Ataklar gelişti, pozisyonlar geldi ama; düşük tempomuz rakibin hata yapmasına neden olacak izler bırakamadı. Gene de ilk yarıda 3 pozisyonumuz oldu. Ruslar ilk önemli atağını, İsmail Köybaşı'nın dengesini kaybederek topu kaptırması sonucu oluşan ani baskında gerçekleştirebildi. Bir de Tolga'nın Fernandes'in şutunda uçarak kurtardığı an var... Anlayacağınız, rakipten başımızı döndürecek bir baskı yemiyorduk. Bir çok şey bizim lehimizeydi.
***
Bu yüzden olacak, ikinci yarıya hazlı girdik. Gökhan Töre, o ana kadar maçın en müthiş pozisyonunu yakaladı ama, olmadı. Fakat bu fırsatın kaçışı, beklediğimiz ve umduğumuz şeyi yapabileceğimizin ilk işaretini, hatta özgüvenini verdi. Beşiktaş gene olması gereken hızda değildi ama, "Takım oyunu" açık bir şekilde sahaya yayılıyordu. Herşey iyi giderken ve Lokomotiv maçtan endişe bile duymaya başlamışken, Ruslar bir anda şapkadan tavşan çıkardı.
Hatırı sayılır bir rakiple üstelik deplasmanda oynarken gol yemeniz elbette çok şaşırtıcı değildir. Fakat golü yediğimiz anda, böyle bir ihtimalden Ruslar bile sözedemezdi. Şipşak, oldu bitti... Ne olduğunu anlamadık.
Lokomotiv Moskova'nın bu haliyle bizi yenmesi adaletsizlik olurdu. Gomez, adaletin bir kefesi aşağı düşmüş terazisini şahane bir golle dengeledi. Ama Ruslar oyunu gerilime sürükledi. Neyseki onların oyununa düşmedik. Keskin sirkenin, küpüne zararı oldu.