Sünni-Alevi çatışması için yine düğmeye basılmış gibi provokasyonlar var.
Önce gazeteci Cüneyt Özdemir'in 3 yıl önce söylediklerini hatırlayalım:
"Sivas olaylarının olduğu gün biz 32. Gün programındaydık ve oraya gidip bir dosya hazırladık. Hâlâ cevabını bulamadığım bir soru var. Dosyayı Can Dündar hazırlamıştı, ofiste çok tartışma çıkmıştı yayınlayalım mı, yayınlamayalım mı diye? Birand, 'yayınlamayalım.' dedi. Yayınlamadığımız görüntü şuydu: Orada insanlar sıkışıyor ve asker geliyor. 20 kişilik elinde silah olan bir grup asker. Ve sonra o asker çekiliyor. Hep merak ettiğim şu: Asker neden çekildi, kim çekti askeri? Ellerinde silah var, havaya ateş açsa bile herkes dağılır. Bir emir geliyor asker aradan çekiliyor. Asker neden çekildi, kim çekti, çekilin emrini kim verdi?"
Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin de TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda şunları söylemişti:
"Asker müdahale etmedi. Askerin bize hiçbir faydası olmadı...'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün ilk defa Hacı Bektaş Veli'nin 751. ölüm yıl dönümü nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenecek anma törenine katılacak.
Alevi vatandaşlarımıza yönelik provokasyonların sahnelendiği son günlerde devlet ve milletçe teyakkuz halinde olmalıyız.
Ankara'da 30 Temmuz Cumartesi günü Aleviler için 'matem ayı' olan 'Muharrem Orucu'nun ilk gününde beş ayrı cemevine saldırı oldu.
Olayların provokasyon olduğu, Alevi-Sünni çatışması için bir daha düğmeye basıldığı belli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan isabetle Ankara Mamak'taki Hüseyin Gazi Cemevi'nde Muharrem ayı iftarına katıldı. Kucaklayıcı, birleştirici bir konuşma yaptı.
Ama ne oldu? Alevi Vakıfları Federasyonu, Hüseyin Gazi Cemevi Yönetim Kurulu'nun ihracı için olağanüstü genel kurul sürecinin başlatıldığını açıkladı.
Türkiye'nin gücü, birlik ve beraberliğinden geliyor. Bunu sarsmak için hiçbir millete yapılmayan saldırılar bize yapıldı.
Cumhuriyetin başından beri üç cepheden saldırıya uğradık.
1. Alevi-Sünni meselesi, 2. Laik-dindar meselesi, 3. Türk-Kürt meselesi
Bu meselelerin hepsinin arkasında bugün "küreselci güçler" dediğimiz NATO/ABD yani Haçlı zihniyeti var.
Bu üç mesele de; içerde kurulan vesayet sisteminin organize gücü vesayet ağaları ve bu ağaların kullandığı asker içindeki cuntacılar eliyle kullanıldı, büyütüldü.
Cuntacıların yaptığı darbelerin hepsinin arkasında ABD'nin, CIA'nın, yabancı istihbarat servislerinin olduğu gün gibi gerçektir. En son FETÖ hain darbe girişimi de bir Amerikan saldırısıdır.
Üç tehdidin en tehlikelisi, bir Sünni-Alevi çatışmasının tezgâhlanmasıdır.
Bu meselede çok acılar çektik. Çorum, Kahramanmaraş, Sivas/Madımak ve Erzincan/Başbağlar katliamlarının yaraları hala kapanmadı.
Çorum'da 1980 Mayıs-Temmuz'da çoğu Alevi olmak üzere resmî kaynaklarca 57 kişi öldü.
19-26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen Alevilere yönelik katliamda 120 kişi hayatını kaybetti.
Sivas'ta 2 Temmuz 1993'te meydana gelen katliamda da Madımak otelinde 37 kişi öldü.
3 gün sonra 5 Temmuz 1993'te PKK'lı teröristler, akşam namazını kılıp camiden çıkan 28 erkeği köy meydanında kurşuna dizdi, 5 kişi de evleriyle birlikte yakılarak öldürüldü.
Bilhassa bu katliam, bir misilleme görüntüsü verilerek açık bir Sünni-Alevi kavgasına davetti.
Başka milletler bunlara dayanamazdı. Biz dayandık, hala dayanıyoruz...
Çok önemli husus ise şudur:
Bu olayların hepsinde bir karanlık var. Bu olayların asil failleri, sorumluları hesap vermediler. Karanlık hala aydınlanmadı.
Aydınlatılmadığı için de tehlike devam ediyor...