Erdoğan geliyor. “Türkler geliyor” gibi bir şey. Almanya’da müthiş bir tedirginlik.
Bugün, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin 10’uncu kuruluş yıldönümü münasebetiyle Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenen toplantıda bir konuşma yapacak olan başbakanımız, İslam dünyasının büyük bir kısmını -halklar bazında- temsil kabiliyetini haiz olması hasebiyle, küresel aktörlüğe heveslenen Almanya’ya hoş gelip sefa getirmeliydi halbuki.
Alman televizyonunun canlı yayınında fosur fosur sigara içmesine ses çıkarmaya kimsenin cüret edemediği kadar prestij sahibi olan Helmut Schmidt’in İslam dünyasıyla ilişkilere dair görüşlerine de iltifat edilseydi, öyle olurdu. Erdoğan’ın her Almanya ziyareti muhakkak değerlendirilmesi gereken bir fırsat olarak görülürdü.
Almanya’nın eski başbakanlarından Helmut Schmidt, bir İslam ülkesi olarak Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde görmek istememekle beraber, İslam dünyasıyla doğru dürüst bir ilişkinin kurulması gerektiğini, bunun önşartının da İslam dünyasını doğru dürüst tanıyıp anlamak ve Müslümanların
değerlerine saygı duymak olduğunu söylüyor. Rasyonel davranmayı, hiç değilse demografik verilere bakarak ‘Gelecekte İslam dünyası bu nüfus
artışıyla bizi zora sokacaktır, Müslümanların ensesinde ilelebet boza pişiremeyiz’ demeyi, Müslümanların güvenini kazanıp onların teşkil ettiği potansiyel tehditten kurtulmayı telkin ediyor (Kelimesi kelimesine değilse de, dediği budur.)
Bir şey daha söylüyor Schmidt: “Bütün Avrupa kiliseleri bizi farklı dinlere -bilhassa Yahudiliğe ve İslam’a- karşı asırlar boyu düşmanca yetiştirdiler. Bu dinlere karşı tepkisel bir içgüdü geliştirdik.” (Bundan seneler evvel Hamburger Abendblatt’a verdiği beyanattan.)
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşi benzeri görülmemiş demokratik reformlara imza atan ve ayrıca Avrupa Birliği ile yol yürümeye geçmiş bütün hükümetlerden daha azimli olduğunu defaatle ortaya koyan Erdoğan’ın Almanya basınında daima “islamisch-konservativ” (islami muhafazakar) vurgusuyla topa tutulması, yani asıl meseleyi şahıs olarak Erdoğan’ın değil de islamiliğin teşkil ettiğine ‘işaret edilmesi’, en demokrat ve hatta kozmopolit entelektüellerin bile bu “içgüdüsel tepki”yi bastıramamaları, Schmidt’in o tespitinin altını çizen bir durum. (Bu hususta bkz. 3 Mayıs 2014 tarihli “Almanya” başlılı yazımdaki “zihinsel konformizm” bahsi.)
Alman hükümetinin bu konuda daha dikkatli davrandığını, Erdoğan’la köprüleri atmamaya ve mümkün mertebe tahkim etmeye kararlı göründüğünü de belirtmeliyim ama.
Bu akşam Köln’de Erdoğan’ı
dinleyenlerin arasında ben de olacağım inşaallah. Avrupa siyasetinin ve entelijansiyasının İslam dünyası konusundaki zihinsel konformizmini bir miktar sarsacak şeyler de söylese ne güzel olur.
Not: Almanya’daki ‘aktüel’ Erdoğan tedirginliğinin Soma hadisesiyle alakalı olduğunu hatırlatarak ‘Bu yazı çok yersiz’ diyenler çıkabilir. Yersiz değil. ‘Aktüel’ tedirginlik, adıyla sanıyla “islami” bir liderin popülaritesinden ve gücünden kaynaklanan ‘genel’ ve asıl tedirginliği gölgelememeli.