27 Mayıs darbesinden sonra DP’nin yerine kurulan Adalet Partisi tıpkı selefi gibi esas olarak geçmişteki tek parti rejiminin zihniyetine itirazı olan kesimlerin temsilcisi oldu. CHP karşısında önce Demokrat Parti’yi sonra Adalet Partisi’ni iktidara getiren dinamik olarak gösterilen merkezle taşra veya bürokrasiyle halk arasındaki çelişki sadece ekonomik temelli değildi; büyük ölçüde kültüreldi. Kestirmeden söyleyelim: CHP rejiminin laikleşme ve batılılaşma politikalarına duyulan tepki Demokrat Parti ve Adalet Partisi iktidarlarını mümkün kıldı.
CHP batılılaşmasına itirazı olan kesimlerin ortak hassasiyetleri demokratlık, milliyetçilik ve dindarlık kavramlarının ifade ettiği değerlere bağlıydı. İlki bürokratik despotizme karşı, diğer ikisi de milli kültürü ve dini hayatı hedef alan politikalara karşı duyulan tepkinin ifadesiydi. (Kalkınmacılık ve antikomünizm de bu saydığımız değerlere eşlik eden ortak politikalar arasındaydı.)
Demokrat Parti’den de Adalet Partisi’nden de beklenen milletin bu yöndeki hassasiyetlerine cevap vermesiydi. Öyle ki 1950 seçimlerinden sonra bir yasal düzenleme yapılması bile beklenmeden ezanın yeniden asli şekliyle okunmasına başlanıvermişti.
Demokrat Parti’yi kuran kadro netice itibarıyla CHP’den ayrılmış kişilerden müteşekkil olduğu için kendisine ümit bağlamış olan tabanın bu yöndeki beklentilerine cevap vermekte zaman zaman zorlanıyordu. Dönemin İslami-milli hassasiyete sahip aydınlarının çatı kuruluşu olan Türk Milliyetçiler Derneği’nin kapatılması ilginç bir örnektir. Ali Fuat Başgil, Nurettin Topçu, İsmail Hami Danişmend, Peyami Safa, Mümtaz Turhan gibi aydınların da içinde yer aldığı dernek “dinî faaliyetlere serbestlik getirilmesi, Ayasofya’nın ibadete açılması ve komünizme karşı mücadele verilmesi” gibi taleplerle dikkat çekiyordu. Derneğin genel başkanı aynı zamanda DP milletvekili olan Sait Bilgiç’ti.
Partisi ve iktidarı için “statüko”dan onay almaya çalışan Başbakan Menderes işte bu derneğin “irtica yuvası” haline geldiğini ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütüyle işbirliği yaptığını ileri sürünce, “ırkçılık ve şeriatçılık” suçlamasıyla açılan dava sonucunda dernek kapatıldı. Sait Bilgiç ve iki arkadaşı partiden ihraç edildi. Milliyetçi-İslamcı aydınların ve dindar kamuoyunun DP iktidarına yönelik tepkisinin başlangıcı bu hadisedir.
Ne var ki DP yönetimine karşı duyulan tepkiyi CHP’nin hem hâlihazırdaki politikaları hem de geçmişin hatırası frenlemeye yetiyordu. Zaten 27 Mayıs darbesinden sonra DP’nin yerine kurulan Adalet Partisi’nin yönetiminde Demokrat kadroların ikinci nesli yer aldı. Bunların çoğu da DP’nin kapattığı TMD’nin mensuplarıydı. Adalet Partisi’ni sürükleyen kadroda öne çıkan isimlerin başında da Sait Bilgiç’in kardeşi Dr. Saadettin Bilgiç geliyordu. Partinin genel başkanlığına emekli general Ragıp Gümüşpala getirilmiş olsa da “Koca Reis” Saadettin Bilgiç tabiri caizse “doğal lider” olarak görülüyordu. Dolayısıyla 1964’te Gümüşpala’nın vefatının ardından partinin başına gelmesi işten bile değildi. Ama AP kongresinde ilginç bir sürpriz yaşandı ve kimsenin tanımadığı bir bürokrat genel başkan seçildi.
Süleyman Demirel başlangıçta Koca Reis ve arkadaşlarıyla fazlaca ters düşmeyen bir çizgi izlese de özellikle 1969 seçimlerinden sonra partinin milliyetçi-dindar kanadını tasfiyeye girişince ipler koptu. Önce Adalet Partisi’nden ihraç edilen Bilgiç ve arkadaşları diğer Demirel muhalifleri ve özellikle Celal Bayar’ın yakınlarıyla birlikte Demokratik Parti’yi kurarak mücadelelerini o çatı altında sürdürmeye çalıştılar. Ama bu parti belki de geçmişte Türk Milliyetçiler Derneği’nin kapatılması için Menderes’e baskı yapan Celal Bayar’ın partisi olarak görüldüğü için beklenen başarıyı gösteremedi.
Ancak Demirel’in Adalet Partisi milliyetçi-dindar tabanı büyük ölçüde küstürmüştü. Bu yıllarda MSP ve MHP’nin gösterdikleri yükseliş bunun sonucudur. 1965’de yüzde 52 oranında oy almış olan AP bu olaydan sonra koalisyonsuz iktidar yüzü görmedi. 1980’den sonra Özal tek başına iktidara geldi ama AP’nin oylarına yaklaşamadı. Sağ parti iktidarları içinde ancak AK Parti “sağ taban”ın bütününü kucaklayarak o oy oranlarına kırk yıl sonra ulaşabildi ve kırk yıldır istenen politikaları hayata geçirdi.
Sadettin Bilgiç ve arkadaşlarının şahsında milliyetçi-dindar kanadını tasfiye ederek zayıf düşmemiş olsaydı AP bugünkü AK Parti’nin yaptıklarını kırk yıl önce yapabilirdi belki. Onun için Tayyip Erdoğan’ı kırk yıl geciktirdiler diyorum.
Sadettin Bilgiç’in vefatı bana bunları düşündürdü. Allah rahmet eylesin.