AK Parti kongresi ardından yazılanları okurken çoktandır zihnimin gerilerinde oluşmaya başlamış bir düşünce birdenbire ön plana çıkıverdi: Siyasi yorumcular, siyasetle yatıp kalkan vatandaşlar, hatta siyasi rakipleri bile Tayyip Erdoğan’ı harekete geçiren güdüleri okumakta zorlanıyorlar... Ve Tayyip Bey’in başarısı da büyük çapta bundan kaynaklanıyor...
Kaleciyi hep aynı ters köşeye yatırarak gol atan futbolcu gibi Tayyip Bey...
Tayyip Erdoğan Ak Parti kongresinde 2,5 saate yakın bir süre konuştu. Hazırlanan konuşma metni daha uzundu; hepsini kürsüye taşısa en az bir saat daha sürerdi konuşması... Ayrıca ‘Ak Parti 2013 Siyasi Vizyonu: Siyaset, Toplum, Dünya’ başlıklı bir metin daha hazırlanmıştı Kongre için; orada da partinin hemen her alandaki görüşleri uzun uzun anlatılıyordu.
Şimdi birlikte düşünelim: Bu kadar iyi hazırlanılmış bir kongrede yapacağı konuşmayı merakla bekletmesi için öncesinde kendisine sükut orucu ilân etmesi gereken bir lider, neden çok sayıda televizyon programına çıkar? Tayyip Bey üç medya grubunun altı kanalında yayımlanan programlarda 12 gazetecinin sorularına cevap verdi son bir hafta içerisinde...
Yok ‘manifesto’ olacaktı, yok ‘olağanüstü mesajlar’ içerecekti tarzı beklentilerin boşa çıkmasının en önemli sebebi, kongre konuşmasının Tayyip Erdoğan’ın son hafta içerisinde çıktığı TV programlarında söylediklerinden daha ileri sözler içermemesidir.
Bunu neden yaptı dersiniz?
Penaltıyı her zaman hep aynı köşeye atan futbolcunun karşısındaki kaleci, “Ya bu defa farklı köşeye gönderirse” tedirginliği yaşar ve o beklentiyle kendisi de ters köşeye yatar...
Hayat çizgisinde Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayata taşıdığı özelliklerin başlangıç noktalarını görebiliyoruz. Menderes, Özal, Erbakan’a pek çok konuda minnet borcu duyan bir siyaset adamı Tayyip Bey... Ya Mustafa Kemal? Bazıları, onun adını bu zincirin içine yerleştirmesini daha basit sebeplere bağlasalar da, bence Tayyip Erdoğan’ın esas Mustafa Kemal’den etkilendiği stratejik ve taktiksel noktalar olağanüstü önemli.
Üzerinde düşünesiniz diye bu tespitimi açmıyorum...
Kesin inançlı ve kesin kararlı insanlar siyasi hayat içerisinde yol alırken çok önceden benimsedikleri bir yol haritasına göre hareket ederler. Yolda giderken kaydettikleri her merhale, elde ettikleri her başarı daha en başta koydukları hedeflerine ulaşacakları beklentisini güçlendirir. Öyle insanlar, ciddi bir başarısızlık yaşamadıkları sürece yollarından şaşmazlar.
Daha da önemlisi şu: Bazen yanlış kararlar aldıkları da olur, ama nihai hedefleri doğruysa ve varılabilir bir hedefse, yanlışları bile işlerine yarayabilir.
Etraflarında “O yanlış, bu yanlış” diyecek tipler bulundurmamalarının sebebi de budur. Tarihi olayları herkese ve her şeye rağmen doğru bildiği yolda yürümüş ‘kahramanların eseri’ olarak değerlendiren biri Tayyip Erdoğan; tarihteki yerini böyle alacağına inanıyorsa buna şaşırmamak gerekiyor...
Yukarıda yazdıklarımı Tayyip Erdoğan’ın siyasi çizgisiyle karşılaştırırsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız; ne yapmak istediğini de...
Kongre değerlendirmelerinde başkanlık sistemi hazırlığı ve Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı niyeti geniş yer tutuyor. Konuşmasında pek ipucu vermedi bu iki konuda Tayyip Bey; aslında vermesi de gerekmiyordu. Yapmak istediklerinin en iyi ‘başkanlık sistemi’ ile gerçekleşeceğine inanıyor ve o yoldaki değişimi bu sebeple sonuna kadar zorlayacaktır.
Cumhurbaşkanlığı? En baştan kafasına koyduğu türden bir ‘2023 Türkiyesi’ idealine daha fazla yarayacağına inanırsa adaylığını koymakta tereddüt etmeyecektir. Buna karşılık, bugünkü yetki ve sorumluluklarıyla cumhurbaşkanı olmak isteyeceğini ise hiç sanmıyorum Tayyip Bey’in... Cumhurbaşkanlığının bizde uzaktan kumandayla siyasetin yönlendirilebildiği bir makam olmadığını Tayyip Erdoğan’dan daha iyi kim bilebilir?
Zihnimin gerisinde duruyordu bu düşünce, kongre sonrası değerlendirmelerini okurken ön plana çıkıverdi.