Artık mesele iyice anlaşıldı. CHP ikbalini DEM'e bağlamış vaziyette. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Irak'ın kuzeyinde 9 şehit verdiğimiz saldırının ardından söylediği sözler yenilir yutulur değil. Özel'in "Gelen bütün şehitlerin sorumlusu Pençe-Kilit operasyon bölgesi harekâtını planlayanların (Yani MSB'nin) bu planı niye yaptıklarını, hedeflerini, sürelerini, sonuçlarını, önlemlerini netleştirmemiş olmasından, evlatlarımızı sürekli bu sorumsuzluğa ortak etmesinden kaynaklanmaktadır." ifadesi ibretlik.
Meclis'teki özel oturumda konuşan Milli Savunma Bakanı Güler, Pençe-Kilit ile terör koridorlarını kilitledik mesajı verdi. Ve bir çocuğa anlatır gibi verilen mücadeleyi anlattı. Sözleri CHP Genel Başkanı Özel'e cevap mahiyetindeydi: "Suriye ve Irak'ta bedel ödediğimiz veya üs bölgelerinde gerekli tedbirlerin alınmadığı gibi stratejik öngörüden yoksun, teknik ve taktikten uzak, bilinçsiz ve art niyetli söylemlere de şahit oluyoruz." İfadesi anlamak isteyene yeter de artar bile. Peki Bakan Güler'i hedef tahtasına koyan, CHP Lideri Özel'in 20 dakikaya yakın konuşmasında PKK/YPG ya da DEM Parti'ye tek söz etmemesine ne demeli?
Zira DEM Parti Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, grup toplantısında TSK ve MİT'i sivilleri katletmekle, sivil tesisleri hatta hastaneleri bombalamakla suçladı. Hatırlar mısınız? Afrin Harekâtı'nda da PKK'lılar avlanırken yine hastane bombalanıyor yalanı servis edilmişti. Hatimoğulları yalanı servis etmekle kalmadı, üstüne PKK/YPG'nin "Rojova" söylemini kullandı. Yetmedi, "Yerel seçim çalışmalarımızı Kürdistan ve Türkiye'nin dört bir yanında sürdürüyoruz" ifadesiyle bölücü dili sürdürdü. Neyse ki CHP'nin aksine İYİ Parti milletin 28 Mayıs'ta verdiği mesajı okumuş gibi görünüyor. İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu'nun meclis kürsüsünden söylediği sözler dikkat çekici: "İYİ Parti, gece gündüz sıraya geçerek 'Apo'nun heykelini dikeceğiz' diyenlere selam gönderenlerle, sırtını PKK'ya yaslayanlar ve onlarla herkesin gözü önünde açık ve şeffaf olarak hareket edenlerle aynı safta durmayacaktır." Mesajı çok net. Yani taşlar yerine oturuyor. Erdoğan'ın "Yapacağımız yeni harekâtlarla" ifadesi bu konudaki duruşu net olarak gösteriyor. Sözün özü, CHP'de Özel-İmamoğlu ikilisi ikbalini DEM'e bağlayıp demlenmeyi sürdürüyor ama milleti kaybediyor farkında değil. Hele de "DEM ile şeffaf bir süreç yürütüyoruz" açıklamalarının ardından Teröristbaşı Öcalan pazarlıkları yapıldığı ortaya çıkarsa: 1 Nisan sabahı seyreyleyin gümbürtüyü...
Siyaset dava işidir
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olarak Murat Kurum'un adını açıkladığı etkinlikteki en önemli ifadelerden biri dava vurgusuydu. Erdoğan'ın, "Bizim siyasetimizde ve geleneğimizde rekabet isimler netleşince biter yerini, kolektif dayanışmaya bırakır. Hepimizin yegâne görevi ismi açıklanan arkadaşımız için çalışmaktır. Şimdiye kadar daima bu bilinçle hareket ettik. Dava ve yol arkadaşlığımıza gölge düşürmedik." Oysa CHP'de liste savaşları sürüyor. CHP Genel Merkezi koridorlarındaki kavganın aktörlerinden biri olan CHP Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır konuştu. Kavga ettiği, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır için zehir zemberek ifadeler kullandı. Çakır, "Ali Mahir Başarır her seferinde kızının, ailesinin üstüne yemin eder. Yalanı bu kadar doğru söylermiş gibi yapan bir adam ben hayatımda görmedim." dedi. Bu sözlerin dumanı üstündeyken CHP'nin Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen yıllardır partiyi kemiren hastalığı yeni teşhis etmiş gibi açıkladı.
Büyükerşen, "Gördüm ki geçimsizlik, anlaşmazlık, kıskançlıklar, iftiralar, ters yorumlar, herkes birbirinin ayağının altına karpuz kabuğu koyma gibi eğilimler içerisinde." diyor. Büyükerşen bu durumu bünyeye sirayet etmiş bir virüs, mikrop gibi tarif ediyor.
Peki ama böylesine hastalıklı bir bünye nasıl bir dava etrafında birleşebilir? Yoksa mesele dava değil, kişisel ikbal, çıkarlar ve koltuk sevdası mı?
"Bedava Traktör" gibi mi?
Eline bir pankart almış. En düşük emekli maaşının aslında 7 bin 500 lira değil. 25 bin lira olması gerektiğini söylüyor. Söylemek kolay tabii ama mesele yapabilmekte. Zira geçmişte CHP'li belediyelerin haciz, maaş ödeyememe, grev haberlerini defalarca izledik. Ayrıca bütçede imkân olsa ben Erdoğan'ın emeklilerden bunu esirgeyeceğini sanmıyor. Zaten ben bu satırları yazarken de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasını yapıyordu. Emeklilerle ilgili düzenleme umarım herkesi mutlu eder. Ama şunu da söyleme gerekiyor. Türkiye ne çekiyorsa popülist siyaset anlayışından çekiyor. Açık söyleyelim zaman zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan bile baskılara direnemiyor popülist taleplere "Evet" demek zorunda kalıyor. Ama herkesin bu popülist anlayıştan uzak durması gerekiyor. Çiftçiler hala CHP'nin "Bedava traktör, bedava elektrik" vaadini bekliyor. Zira geçmişte bu vaatler Türkiye'ye çok kaybettirdi. Bugün faturayı bizler, çocuklarımız ödüyoruz. O yüzden ben kendi adıma gerçekçi teklif, vaat ve seçenekleri ortaya koyanları, ayakları yere basan hamasetten uzak siyaset anlayışını tercih ediyorum... Takdir sizin.
"Ekmek yediğin yer"
"Eğer onun nasıl düşündüğünü bilmek istersen, önce nereden ekmek yediğine bak!" Sadi-i Şirazî'nin bu sözünü Tarihçi Koray Şerbetçi paylaştı. Okuyunca aklıma ilk olarak fonlanan medya, kontörlü klavyeler geldi. O yüzden paylaşmak istedim. Allah boğazımızdan haram lokma geçirmesin inşallah...