Yaz nezlesi muhtemelen...
Aslı aranırsa benim şimdi 37.8 derece ateş ve mütemâdiyen sulanan gözlerle uzanıp dinlenmem gerekirdi ama 10 Ağustos’dan evvel birkaç mülâhazamı sizlerle paylaşmam daha iyi olur diye düşündüm.
Çünki müteâkıb günler ve haftalarda sıra gelmeyebilir.
Bizler, doğru bir teşhisle, 10 Ağustos’dan sonra “Yeni Bir Türkiye”nin teşekkül edeceğinden sözediyoruz.
Ancak bu madalyonun bir de öbür yüzü var:
İçeride yeni bir Türkiye oluşurken dışarıda da yeni bir dünyâ şekilleniyor.
Yeni Türkiye’yi doğru değerlendirebilmek için bu yeni dış dünyâyı da ihmâl etmesek iyi ederiz gibime geliyor.
(Muharrir burada kısa bir ara vererek öksürük şurubundan okkalı bir yudum alır ve yüzünü buruşturur.)
Bu yeni teşekkül etmekde olan dünyâda artık, kısaca Sykes-Picot Planının uygulaması diye adlandırdığımız düzen geçerliğini yitiriyor.
Daha doğrusu yitirdi ama henüz yerine yenisi konulamadığı için kısmen şiddetli bâzı sancılar yaşanıyor.
Bunlara, eski düzenin ölüm sancıları yâhut yeni düzenin doğum sancıları demeniz işin esâsını değiştirmez.
Gerçek şu ki artık eski haritaların da hükmü kalmadı.
Zâten kanaatimce 21. Yy.’ın özelliklerinden biri de haritaların artık kanlı askerî operasyonlar sonucu değil daha ziyâde “organik” diyebileceğimiz bâzı gelişmeler sonucu değişmekde ve değişecek olması.
Bunun içindir ki klasik mânâda “sınır” kavramı da artık tedrîcen önemini kaybediyor.
Bizim coğrafyamızda yaşayan sizin benim gibi insanların bunu anlaması bir bakıma zor olabilir. Onun için şöyle bir örnek vereyim:
Bugün Batı ve Orta Avrupa’da seyahat edenler meselâ Almanya’dan Belçika’ya yâhut Fransa’ya etc. Geçdiklerini ancak, ve o da dikkat edip dışarı bakarlarsa, sınır üzerindeki bir levhadan fark edebilirler. O eskiden olduğu üzere bâzen saatler süren pasaport ve gümrük kontrolleri târihe karışalı yıllar oldu.
Türkiye’de meselâ otomobille Ankara’dan Sivas’a veyâ Erzurum’dan Mersin’e giderken bir vilâyetden öbürüne geçdiğinizi nasıl ve o da ancak dikkat ederseniz bir ufak levhadan anlıyorsanız öyle. Kaldı ki anlamanıza da pek gerek yok. Ben ülkemde yolculuk ederken o an İzmit il sınırları içinde mi yoksa farz-ı muhâl Yozgat il sınırları içinde mi bulunduğum “meselesi” ile nasıl ilgilenmiyorsam bu da aynen öyle.
İşte Batı Avrupa’da AB temeli üzerinde meydana gelen bu değişim, en azından başlangıç olarak önümüzdeki yakın ve orta vâdeli istikbâlde bizleri de bekliyor.
Unutmayalım ki AB bu kıvâma gelene kadar yaklaşık 62 seneye ihtiyaç duydu.
Peki, biz Avrupa’nın her yediği haltı yemeğe mecbur muyuz?
Tabii ki hayır!
Meselâ oradaki herifler fötr şapka giyiyor diye bizlerin de alıp o nesnelerden birer tâne kelle-i bî-devletlerimizin üzerine kondurmamız bence inekliğin daniskasıydı.
Dünyâlar durdukça nâmı yürüyesi Yüce Atamızın bir kaprisi...
Ben kendimden biliyorum; bana fes ve kalpak daha bir yakışıyor.
Fakat bunlara takılıp gitmekde de pek bir mânâ yok; geçmişe mâzî derler!
Zâten bugün artık canınız ister ve kafanıza bir fes yâhut kalpak geçirirseniz de kimse iplemez.
Yeter ki yakıştırasınız!
Öyle ibiş gibi herifler istemiyorum karşımda!
Kaldı ki Atamız da nefret ederdi böylelerinden!
Kadınlara zâten kimse ilişmemişdi.
Ama bugün ne bileyim güzel bir hanım ferâceyle sokağa çıksa ne olur?
Yok gibi bir şortla çıkınca ne oluyorsa o olur.
Kimi döner bakar kimi de umursamaz.
Ben şahsen bakarım. (Belli etmemeye çalışarak!)
Ne demiş atalarımız: Kaşla göz, gerisi söz!
(Palavra! Kadınların başka yerleri de bal gibi... şey...ilginç...)
Sözü şuraya getirelim bâri:
Bir ülkenin aslî sınırları, siyâsî sınırlarıyla qâim değildir. Nereye kadar etkileyebiliyorsanız oraya kadar uzanır sınırlarınız!
Önümüzdeki devir, uzun süren, yüz sene süren bir “nekahat” devrinden sonra “Hasta Adam”ın tekrar ayağa kalkarak önce balkona çıkıp tâze havayı ciğerlerine doldurduğunu izleyeceğe benzeriz.
O bakımdan unutmayalım ki 10 Ağustos günü sâdece bir cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz.
Görünen o ki aynı zamanda kendimize yeni bir dâire de bakacağız.
Şöyle bir üst katda, biraz daha aydınlık ve havadar.
Onun için bence o gün sandığa gitmeyi ihmâl etmesek iyi olur.
Ki sonra, efendim, ben bu yeni dâireyi beğenmedim; eskisi daha güzeldi, filan diye mızıkçılık etmeyelim!